Musul Sorunu, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarında, Osmanlı İmparatorluğu'ndan devralınan ve Irak'ın kuzey sınırlarını belirleyen en kritik ve karmaşık meselelerden biri olmuştur. Bu sorun, sadece bir sınır anlaşmazlığı değil, aynı zamanda petrol kaynakları, stratejik konum ve uluslararası dengeler üzerine kurulu bir mücadele alanıydı.
Musul Vilayeti, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Bağdat ve Basra vilayetleriyle birlikte üç önemli vilayetten biriydi. I. Dünya Savaşı sırasında, 1916 yılında imzalanan Sykes-Picot Anlaşması ile İngiliz ve Fransız nüfuz alanlarına ayrılan bölgeler arasında Musul da yer alıyordu. Ancak, Mondros Ateşkes Antlaşması'nın (30 Ekim 1918) imzalandığı sırada Musul, Osmanlı ordusunun kontrolü altındaydı. İngiliz kuvvetleri, ateşkesten sonra bölgeyi işgal etti. Bu durum, Türk tarafı tarafından "ateşkes sonrası işgal" olarak kabul edildi ve hukuki bir dayanağı olmadığı iddia edildi.
Lozan Barış Konferansı'nda (1922-1923) Musul meselesi en hararetli tartışma konularından biri oldu. Türk heyeti, Musul'un Misak-ı Milli sınırları içinde olduğunu ve dolayısıyla Türkiye'ye bırakılması gerektiğini savundu. Gerekçeleri şunlardı:
İngiltere ise Musul'u, himayesi altındaki Irak Krallığı'nın bir parçası olarak görüyordu. Taraflar anlaşamayınca, sorunun çözümü ileri bir tarihe ertelendi. Lozan Antlaşması'nın 3. maddesi uyarınca, Türkiye ve İngiltere'nin doğrudan müzakereler yoluyla sorunu çözmeleri ve 9 aylık bir süre içinde anlaşmaya varamazlarsa konunun Milletler Cemiyeti'ne götürülmesi kararlaştırıldı.
Doğrudan görüşmelerden bir sonuç alınamayınca mesele 1924'te Milletler Cemiyeti'ne taşındı. Cemiyet, incelemelerde bulunmak üzere bölgeye bir komisyon gönderdi. Komisyonun hazırladığı rapor, Türkiye'nin aleyhine sonuçlar içeriyordu. Sonuçta, Milletler Cemiyeti 1925 yılında Musul'un Irak'a bırakılması yönünde karar aldı.
Bu kararın ardından, 5 Haziran 1926'da Ankara'da "Türkiye ile Irak Arasındaki Sınırın ve İyi Komşuluk İlişkilerinin Sözleşmesi" imzalandı. Bu anlaşma ile:
Musul'un kaybı, genç Türkiye Cumhuriyeti için diplomatik ve stratejik bir kayıp olarak değerlendirilse de, bu süreçten çıkarılan önemli dersler oldu:
Musul Sorunu, bugün dahi Orta Doğu siyasetini şekillendiren tarihi bir dönüm noktası olarak hafızalardaki yerini korumaktadır.