Orta Çağ'ın en kritik çarpışmalarından biri olan Niğbolu Savaşı, Avrupa'nın Osmanlı ilerleyişini durdurma umuduyla çıktığı büyük bir Haçlı seferinin dramatik finaliydi. 1396 yılında gerçekleşen bu savaş, hem Balkanların kaderini belirledi hem de Osmanlı Devleti'nin bir Avrupa gücü olarak sağlamlaşmasını perçinledi.
Niğbolu Savaşı, 25 Eylül 1396 (bazı kaynaklara göre 28 Eylül) Cuma günü, bugünkü Bulgaristan'ın Nikopol şehri yakınlarında, Tuna Nehri kenarında gerçekleşti. Savaş, Osmanlı Padişahı I. Bayezid (Yıldırım) komutasındaki Osmanlı ordusu ile Macar Kralı Sigismund önderliğindeki birleşik Haçlı ordusu arasında yaşandı.
Osmanlıların 1389'da Kosova Savaşı ile Sırbistan'ı, ardından Bulgaristan'ı himayesine alması, Avrupa'da büyük bir endişe yarattı. Özellikle Macaristan, Osmanlı tehdidini sınırlarında hissediyordu. Papa IX. Boniface'ın çağrısıyla, başta Macarlar, Fransızlar, Almanlar, İngilizler, Lehler, Venedikliler ve Hospitalier Şövalyeleri olmak üzere çeşitli milletlerden oluşan büyük bir Haçlı ittifakı kuruldu. Amaç, Osmanlı'yı Balkanlar'dan atmak ve Türk ilerleyişini durdurmaktı.
Haçlı ordusu, Niğbolu Kalesi'ni kuşatırken, Yıldırım Bayezid süratle ordusunu bölgeye getirdi. Haçlılar, özellikle tecrübesiz Fransız şövalyelerinin disiplinsiz ve pervasız saldırısıyla hata yaptı. Osmanlı ordusu, klasik "hilal taktiği"ni uygulayarak düşmanı merkeze çekti ve yan kanatlardan kuşatarak imha etti.
Niğbolu, kesin bir Osmanlı zaferiyle sonuçlandı. Sonuçları şunlardı:
Niğbolu Savaşı (1396), Ankara Savaşı (1402) öncesinde Osmanlı'nın ulaştığı zirveyi simgeler. Bu zafer, Osmanlı Devleti'nin artık bir "beylik" değil, köklü bir "imparatorluk" olduğunu tüm dünyaya ilan etmiştir. Aynı zamanda, Orta Çağ şövalyeliğinin sonunu getiren muharebelerden biri olarak da kabul edilir.
Sonuç olarak, 1396 Niğbolu Savaşı, sadece bir tarih bilgisi değil; strateji, ittifaklar psikolojisi ve güç dengelerinin nasıl değiştiğini gösteren canlı bir derstir. 🏹