Öğrenme psikolojisi, insan ve hayvan davranışlarındaki değişikliklerin nasıl ve neden meydana geldiğini inceleyen psikolojinin temel alt alanlarından biridir. Günlük hayatımızda sürekli bir öğrenme sürecinin içindeyiz: yeni bir dil öğrenmek, bir enstrüman çalmak, bir yolu hatırlamak veya sosyal durumlara tepki vermek... Tüm bunların altında yatan psikolojik süreçleri anlamak, insan doğasını anlamanın da anahtarıdır. Bu yazıda, öğrenme psikolojisinin üç temel taşını inceleyeceğiz: Öğrenme, Refleks ve İçgüdü.
Öğrenme, deneyim ve yaşantılar sonucunda davranışta nispeten kalıcı bir değişiklik meydana gelmesi sürecidir. Bu tanımın üç kritik unsuru vardır:
Öğrenme, sadece okulda gerçekleşen formal bir süreç değildir. Koşullanma (klasik ve edimsel), gözlem yoluyla öğrenme (sosyal öğrenme) ve bilişsel öğrenme gibi birçok farklı yolla gerçekleşebilir. Örneğin, sıcak bir sobaya dokunup elinizin yanması sonucu bir daha sobalara dikkatli yaklaşmanız, basit bir öğrenme örneğidir.
Refleks, belirli bir uyarıcıya karşı merkezi sinir sistemi aracılığıyla otomatik, hızlı ve istemsiz olarak verilen doğuştan gelen sabit tepkilerdir. Öğrenilmiş değildirler ve türün tüm üyelerinde benzer şekilde görülürler.
Refleksler, öğrenmenin ham maddesi olarak düşünülebilir. Örneğin, klasik koşullanmada (Pavlov'un köpekleri) doğuştan gelen bir refleks (et görünce salya akıtma), yeni bir uyarıcıyla (zil sesi) ilişkilendirilerek öğrenilmiş bir tepkiye dönüşür.
İçgüdü, bir türün tüm üyelerinde görülen, doğuştan gelen, oldukça karmaşık ve amaçlı davranış örüntüleridir. Reflekslerden daha organize ve uzun sürelidirler. Öğrenme ile değiştirilmeleri oldukça zordur.
İçgüdüler, evrimsel süreçte türün hayatta kalması ve üremesi için kritik öneme sahip davranışları kapsar. İnsanlarda içgüdü kavramı tartışmalıdır; bazı temel dürtüler (açlık, susuzluk, cinsellik) olmakla birlikte, insan davranışları büyük ölçüde öğrenme ve kültür tarafından şekillendirilir.
Bu üç kavram, davranışın kaynağını anlamada bir spektrum oluşturur:
Modern öğrenme psikolojisi, davranışlarımızın bu üç kaynağın karmaşık bir etkileşimi olduğunu kabul eder. Biyolojik yatkınlıklarımız (refleks ve içgüdüler) öğrenme kapasitemizi ve yönümüzü şekillendirirken, öğrenme de bu sabit kalıpları belli ölçüde modifiye edebilir.
Öğrenme, refleks ve içgüdü kavramlarını anlamak, sadece psikoloji öğrencileri için değil, kendi davranışlarımızı ve çevremizdeki canlıların hareketlerini yorumlamak isteyen herkes için değerli bir çerçeve sunar. Bir davranışın altında yatan nedenin doğuştan mı geldiğini, öğrenilmiş mi olduğunu ayırt etmek, eğitimden hayvan eğitimine, reklamcılıktan kişisel gelişime kadar birçok alanda daha etkili stratejiler geliştirmemize olanak tanır. Zihin, bu temeller üzerine inşa edilen muazzam bir öğrenme makinesidir.