Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Türk edebiyatının en önemli gözlemci ve toplumcu yazarlarından biridir. Panorama adlı eseri, aslında tek bir roman değil, iki ciltten (Panorama I ve Panorama II) oluşan, yazarın adeta bir “edebi vasiyetnamesi” niteliğindeki kapsamlı bir toplum eleştirisidir. Bu yazıda, bu iki önemli eserin konusunu, karakterlerini ve temel mesajlarını özetliyoruz.
Panorama, 1953-1954 yıllarında yayımlanmıştır. Yakup Kadri, bu eserle, Türkiye’nin 20. yüzyılın ilk yarısındaki sosyal, siyasi ve kültürel dönüşümünü adeta bir fotoğraf makinesi gibi, geniş bir açıdan (panoramik olarak) kaydetmeyi amaçlar. Roman, bir bireyin değil, tüm bir toplumun hikayesidir.
Birinci cilt, Cumhuriyet’in ilk yıllarından 1950’lere kadar uzanan süreci ele alır. Roman, Atatürk ilke ve inkılaplarının heyecanının yaşandığı dönemle başlar, ancak hızla bu idealden uzaklaşan, çıkar peşinde koşan, “devrimi içinden kemiren” bir takım tipleri mercek altına alır.
Tema: İlk cildin ana teması, “devrimin yozlaşması” ve idealizm ile pragmatizm arasındaki çatışmadır. Toplumdaki ikiyüzlülük, rüşvet ve fikirsizlik acımasızca eleştirilir.
İkinci cilt, çok partili siyasi hayata geçiş dönemini (1945-1950’ler) konu alır. Demokrat Parti’nin iktidara yürüyüş süreci ve bu süreçte yaşanan siyasi manipülasyonlar, propagandalar ve toplumsal kutuplaşmalar işlenir.
Tema: Bu cildin merkezinde demokrasi kavramının içinin nasıl boşaltıldığı ve siyasetin bir rant ve çıkar alanına dönüşmesi yatar.
Panorama 1 ve 2, bir roman serisi olmanın ötesinde, sosyolojik bir belge niteliği taşır. Yakup Kadri, bu kitaplarla:
Panorama, umutla başlayan bir yolculuğun, hayal kırıklığı ve sert bir özeleştiriyle sonuçlanan hikayesidir. Yakup Kadri, bir aydın sorumluluğuyla, toplumunun açık yaralarını cesaretle deşer. Günümüz okuru için ise bu eser, Türkiye’nin yakın tarihini anlamak ve bugünü yorumlamak için eşsiz bir ayna işlevi görür. Okuması bazen hüzünlendirse de, bu panoramik bakış, düşünmek ve ders almak isteyen herkes için değerli bir hazinedir.