Realizm, 19. yüzyılın ortalarında Avrupa'da ortaya çıkan ve sanat, edebiyat, felsefe ile uluslararası ilişkiler gibi alanlarda etkili olan bir düşünce akımıdır. Temelinde, gerçeği olduğu gibi, süslü veya idealleştirmeden yansıtma ilkesi yatar. Romantizme bir tepki olarak doğan bu akım, hayalperestlikten uzak, gözleme ve deneyime dayalı bir yaklaşım benimsemiştir.
Realizm, özellikle 1848 devrimleri sonrasında Avrupa'da yaygınlaşmıştır. Sanayileşme, kentleşme ve sınıf çatışmalarının belirginleştiği bu dönemde, aydınlar ve sanatçılar toplumsal gerçekleri olduğu gibi ele alma ihtiyacı hissetmiştir. Honoré de Balzac, Gustave Courbet ve Émile Zola gibi isimler akımın öncüleri olmuştur.
Realistlere göre gerçek, dış dünyada gözlemlenebilir olgulardır. Sanatçı veya yazar, bir bilim insanı gibi tarafsız ve nesnel bir gözlemci rolü üstlenmelidir.
Konular sıradan, günlük hayattan seçilir. Kahramanlar olağanüstü özelliklere sahip değil, toplumun her kesiminden sıradan insanlardır. Çirkin, yoksul vra zorlu yaşam koşulları bile çekinmeden betimlenir.
Realizm, genellikle burjuva ahlakını, sosyal eşitsizlikleri, yoksulluğu ve din adamlarının ikiyüzlülüğünü eleştiren bir araç olarak kullanılmıştır.
Özellikle natüralist realistlerde görülen bu ilkeye göre, insan karakteri ve kaderi; kalıtım, sosyal çevre ve tarihsel koşullar gibi faktörler tarafından belirlenir. İnsanın iradesi bu güçler karşısında sınırlıdır.
Roman ve hikâye türlerinde büyük gelişme göstermiştir. Betimlemeler ayrıntılı ve gerçekçidir. Anlatımda yalın ve açık bir dil tercih edilir.
Resimde, tarihi veya dini konular, mitolojik sahneler yerine; köylülerin, işçilerin günlük yaşamı, çalışma koşulları ve doğa manzaraları işlenmiştir. İdeal güzellik anlayışı reddedilmiştir.
Realizm, bu alanda devletlerin çıkarları ve güç mücadelesi üzerine odaklanan bir teoridir. İnsan doğasının bencil olduğu ve uluslararası sistemin anarşik yapısı temel varsayımlarıdır. Ahlaki kaygılardan ziyade, güç dengesi ve ulusal çıkar ön plandadır.
Realizm, sanat ve düşünce dünyasında bir devrim yaratmış, insanlığa olanları olduğu gibi görme cesareti vermiştir. Günümüzde hala edebiyattan sinemaya, gazetecilikten sosyal bilimlere kadar pek çok alanda etkisini hissettiren temel bir bakış açısı olmayı sürdürmektedir. Hayatı, tüm yalınlığı ve karmaşıklığıyla kavramak isteyenler için vazgeçilmez bir penceredir.