Rızık, Allah'ın canlılara nasip ettiği her türlü nimeti ifade eder. İnsanın bu nimetlere ulaşmak için çaba göstermesi ise hem dinî hem de insanî bir sorumluluktur.
İnsan, yeryüzünde Allah'ın halifesi olarak yaratılmıştır. Bu, onun sorumluluk sahibi ve üretken bir varlık olduğunu gösterir. Çalışmak, bu sorumluluğun en temel gereğidir.
İslam inancına göre, rızkı veren Allah'tır; ancak O, rızkı sebepler dünyasında yaratmıştır. Tohumu ekmek, ticareti öğrenmek, ilimle uğraşmak... Bunların hepsi birer sebeptir. Bizim görevimiz, bu sebeplere yapışmaktır.
Her biri, kendi rızkını aramakla kalmaz, aynı zamanda topluma fayda sağlayarak bir sosyal ibadet gerçekleştirir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in hayatı ve sözleri, Müslüman'ın tembel ve üretimsiz olmasını asla hoş karşılamaz. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: "Hiç kimse, kendi elinin emeğinden daha hayırlı bir yemek yememiştir."
Tevekkül, "çalıştıktan ve tüm sebeplere sarıldıktan sonra, sonucu Allah'tan beklemek ve O'na güvenmek" demektir. Tevekkül, tembellik için bir mazeret değildir. Meşhur bir söz bu durumu şöyle özetler:
🎯 "Deveni bağla, sonra Allah'a tevekkül et."
Yani, önce üzerine düşen görevi (deveni bağlamayı) yapacaksın, ardından Allah'ın yardımını bekleyeceksin.
Rızık için çalışmak, sadece karnımızı doyurmak için yaptığımız mekanik bir eylem değildir. O, aynı zamanda bir iman, sorumluluk ve kulluk göstergesidir. Allah'ın bize verdiği akıl, beden ve fırsatları, O'nun rızasını kazanmak ve yeryüzünü imar etmek için kullanmak, Müslüman'ın şiarıdır.