“Sakarya Türküsü”, Türk edebiyatının en güçlü ve lirik seslerinden biri olan Necip Fazıl Kısakürek’in unutulmaz bir eseridir. Şairin 1949 yılında yayımlanan “Çile” adlı şiir kitabında yer alan bu destansı şiir, yalnızca bir nehrin hikayesini değil, bir milletin tarihsel yolculuğunu, çektiği çileleri ve diriliş umudunu simgeler.
Necip Fazıl, sadece bir şair değil; aynı zamanda bir düşünür, oyun yazarı ve mücadele adamıydı. Eserlerinde varoluşsal sorgulamalar, toplumsal eleştiriler ve derin bir metafizik arayış öne çıkar. “Sakarya Türküsü” de onun bu çok yönlü kişiliğinin ve güçlü Türkçesinin bir şaheseridir.
Şiir, adını Türkiye’nin en önemli nehirlerinden biri olan Sakarya’dan alır. Ancak Necip Fazıl için Sakarya, coğrafi bir unsur olmanın çok ötesindedir:
“İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
...
Başka bir şey istemem, yalnız itiraf etmeden,
Geçemem aşkından, Sakarya’mdan, Allah’ımdan.”
“Sakarya Türküsü”, edebi gücü sayesinde kültür hayatımızda derin izler bırakmıştır. Şiir, bestekâr Mustafa Hayri Özkent tarafından 1970’li yıllarda bestelenmiş ve gerçek bir “türkü” formunu kazanmıştır. Bu haliyle, kuşaklar boyunca dilden dile dolaşarak, Necip Fazıl’ın mesajını çok daha geniş kitlelere ulaştırmıştır.
“Sakarya Türküsü”, Necip Fazıl Kısakürek’in kaleminden çıkmış, Anadolu’nun ruhunu, tarihini ve çilesini bir nehrin metaforuyla anlatan ölümsüz bir şiirdir. Sadece edebi bir metin değil, aynı zamanda milli bir vicdanın ve diriliş inancının yüksek sesle haykırılışıdır. Onu okumak, Türkiye’nin yüz yıllık hikayesine şiirsel bir pencereden bakmaktır.