Santral dogma, moleküler biyolojinin en temel prensiplerinden biridir ve genetik bilginin hücre içindeki akışını tanımlar. Bu kavram ilk olarak 1958 yılında Francis Crick tarafından ortaya atılmıştır.
Santral dogma, DNA'daki genetik bilginin proteinlere dönüşüm sürecindeki temel akış yönünü açıklar. Bu süreç üç ana aşamadan oluşur: replikasyon, transkripsiyon ve translasyon.
Replikasyon, DNA'nın kendini kopyalama sürecidir. Hücre bölünmesinden önce gerçekleşir ve genetik bilginin yeni hücrelere aktarılmasını sağlar.
Transkripsiyon, DNA'daki genetik bilginin RNA molekülüne kopyalanması sürecidir. Bu aşamada DNA'nın bir ipliğindeki bilgi, tamamlayıcı bir RNA zincirine aktarılır.
Translasyon, mRNA üzerindeki genetik kodun amino asit dizilerine çevrilerek protein sentezlenmesi sürecidir. Bu süreç ribozomlarda gerçekleşir.
Santral dogma, genetik bilginin tek yönlü akışını temsil eder:
DNA → RNA → Protein
Bu akış genellikle geri dönüşümsüzdür, yani proteinlerden DNA'ya veya RNA'ya bilgi aktarımı normal şartlarda gerçekleşmez.
Santral dogma, modern biyolojinin temel taşlarından biridir ve şu alanlarda kritik öneme sahiptir:
Klasik santral dogma, retrovirüslerde (HIV gibi) gözlemlenen "ters transkripsiyon" gibi bazı istisnalarla karşılaşmıştır. Bu virüsler, RNA'dan DNA sentezleyebilen reverse transkriptaz enzimi kullanırlar.
Santral dogma, genetik bilginin akışını anlamamızı sağlayan temel bir çerçeve sunarak, moleküler biyolojinin gelişimine öncülük etmiştir ve günümüzde hala aktif araştırma konusu olmaya devam etmektedir.