Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk'un 1983 yılında yayımlanan ikinci romanı "Sessiz Ev", Türk edebiyatının modern klasikleri arasında yer alır. Roman, 1980 darbesi öncesindeki siyasi gerilimlerin gölgesinde, bir aile üzerinden Türkiye'nin toplumsal ve tarihsel çelişkilerini incelerken, bireylerin iç dünyalarına da derinlemesine yolculuk yapar.
Olay örgüsü, İstanbul yakınlarındaki hayali bir sahil kasabası olan Cennethisar'da, yaşlı büyükanne Fatma'nın yalnız yaşadığı köşkte geçer. Fatma'nın torunları - tarihçi Faruk, devrimci Metin ve lise öğrencisi Nilgün - yaz tatili için büyükannelerini ziyarete gelirler. Bu ziyaret, üç kardeşin kendi hayalleri, korkuları ve arayışları ile yüzleşmelerine tanıklık eder.
Roman, birkaç temel çatışma üzerine kuruludur:
Sessiz Ev, beş ana karakterin (üç torun, büyükanne Fatma ve hizmetkar Recep) sırayla anlatıcı olduğu, her bölümde farklı bir bilinç akışına tanık olduğumuz bir teknikle yazılmıştır. Bu sayede aynı olaylara farklı bakış açılarından şahit oluruz. "Sessizlik" metaforu, sadece fiziksel bir mekanı değil, karakterlerin iç dünyalarındaki kopukluğu, iletişimsizliği ve Türkiye'nin konuşulmayan tarihini de simgeler.
Roman, tatilin son gününde kasabada çıkan siyasi olaylar ve bunun karakterler üzerindeki yıkıcı etkisiyle son bulur. Sessiz Ev, sadece bir aile hikayesi değil, aynı zamanda bir toplumun ruh halinin, hayal kırıklıklarının ve umutlarının derin bir portresidir. Orhan Pamuk, bu eserle okuyucuyu, bireyin iç hesaplaşmaları ile toplumsal tarihin kesişim noktasında unutulmaz bir yolculuğa çıkarır.
Roman, 1991'de Madame Figaro Edebiyat Ödülü'nü kazanmış ve birçok dile çevrilerek Pamuk'un uluslararası ününü pekiştirmiştir.