Latife Tekin’in 1983 yılında yayımlanan ve Türk edebiyatında bir dönüm noktası olan romanı “Sevgili Arsız Ölüm”, sıradan bir köy-kent göçü hikayesini, olağanüstü ve rüyamsı bir dille anlatır. Roman, Türk edebiyatında “büyülü gerçekçilik” akımının en çarpıcı ve erken örneklerinden biri olarak kabul edilir. Peki bu iki kavram nasıl iç içe geçer? Gelin, Dirmit’in sarsıcı dünyasına birlikte bakalım.
Öncelikle, bu edebi akımı kısaca tanımlayalım. Büyülü gerçekçilik, gerçekçi bir anlatımın içine, olağanüstü olayları ve ögeleri doğal ve sıradanmış gibi yerleştiren bir tekniktir. Karakterler, bir insanın uçması, ölülerle konuşulması veya eşyaların canlanması gibi olayları garipsemez; onlar gündelik hayatın bir parçasıdır. Gabriel Garcia Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık’ı bu akımın dünyadaki en bilinen örneğidir.
Latife Tekin, bu tekniği Anadolu’nun kadim inançları, halk hikayeleri ve batıl inançlarıyla harmanlayarak benzersiz bir sentez yaratır.
Romanın merkezindeki en güçlü büyülü gerçekçi ögedir. Ölüm, “Arsız Ölüm” adında somutlaşmış, konuşan, didişen, aile fertlerini tek tek alıp giden bir karakterdir. O, sadece soyut bir kavram değil, evin bir sakini, sürekli kapıyı çalan bir “misafir”dir. Bu kişileştirme, ölüm korkusunu ve kaderciliği son derece somut ve sarsıcı bir hale getirir.
Romanın geçtiği köy ve sonrasında şehirdeki gecekondu, pasif bir mekan olmaktan uzaktır. Dirmit’in ailesinin taşındığı gecekondunun “tutunamayan”, yerinden oynayan, kaynayan bir yapı olması, göç ve uyum sağlayamama sorununu fiziksel ve büyülü bir metafora dönüştürür. Eşyaların canlanması, doğanın (ağaçların, taşların) bir bilinci varmış gibi davranması sıkça görülür.
Dirmit’in ve diğer karakterlerin yaşadığı rüyalar, kabuslar ve halüsinasyonlar, gerçek olaylarla öyle bir bütünleşir ki, okuyucu için ayrım yapmak neredeyse imkansızlaşır. Bu, karakterlerin psikolojik çöküşlerini ve içsel gerçekliklerini anlatmanın güçlü bir yoludur.
Cinci hocalar, büyüler, nazar değmesi, cinlerle iletişim gibi Anadolu kültüründe var olan inançlar, romanda gerçekliğin bir parçası olarak sunulur. Bu, batılı gerçekçilik anlayışından farklı olarak, toplumun kolektif bilinçaltındaki gerçekliği yansıtır.
Sevgili Arsız Ölüm, sadece bir göç romanı değildir. Modernleşme, yabancılaşma, yoksulluk ve kadın olmak gibi sert gerçeklikleri, büyülü gerçekçilik perdesi ardından anlatarak onlara yepyeni ve unutulmaz bir derinlik kazandırır. Latife Tekin, bu teknikle, “gerçek” dediğimiz şeyin sadece görünenlerden ibaret olmadığını, inançların, korkuların ve rüyaların da bir gerçeklik yarattığını gösterir.
Roman, okuyucuyu, Dirmit’in dünyasında, acının bile şiirsel ve tuhaf bir güzelliğe dönüşebileceği, gerçeküstü bir yolculuğa çıkarır. Bu nedenle, Türk edebiyatının en özgün ve büyülü başyapıtlarından biri olarak kütüphanelerdeki ve zihinlerdeki yerini korumaya devam etmektedir. 📚