Türk edebiyatının en özgün ve etkileyici şairlerinden Sezai Karakoç, sadece şiirleriyle değil, düşünce dünyasıyla da iz bırakmış önemli bir isimdir. Onu anlamak, hem modern Türk şiirini hem de İslami düşünceye getirdiği yorumu anlamak demektir.
1933 yılında Diyarbakır'ın Ergani ilçesinde doğan Karakoç, ilk ve orta öğrenimini memleketinde tamamladı. Liseyi Maraş'ta parasız yatılı olarak okuduktan sonra, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne girdi. Buradan mezun olduktan sonra Maliye Müfettiş Yardımcılığı göreviyle İstanbul'a atandı.
Memurluk hayatı boyunca edebiyat çalışmalarını hiç bırakmayan Karakoç, 1990 yılında Diriliş Partisi'ni kurdu ve siyasete atıldı. Ancak onun asıl etkisi, kurduğu Diriliş dergisi ve bu dergi etrafında şekillenen "Diriliş Nesli" düşüncesiyle oldu.
Sezai Karakoç denilince akla ilk gelen eser, kuşkusuz Mona Rosa'dır. Bu şiir, Türk edebiyatında efsanevi bir statü kazanmış ve yıllarca gizemini korumuştur.
"Mona Rosa, siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Rosa, siyah güller, ak güller"
Sezai Karakoç, 16 Kasım 2021'de aramızdan ayrıldı, ancak geride bıraktığı eserler ve düşünce sistemiyle Türk edebiyatında ve düşünce dünyasında ölümsüzleşti. Onun "Diriliş" felsefesi, sadece edebiyatla sınırlı kalmayıp, bir medeniyet tasavvurunun da temelini oluşturdu.
Karakoç'un eserleri, geleneksel ile moderni, Doğu ile Batı'yı, dini ile seküleri buluşturan bir köprü işlevi görmeye devam ediyor. Özellikle genç şairler ve yazarlar üzerindeki etkisi, onun Türk edebiyatındaki yerinin ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir.