İnsanlık tarihinin en büyüleyici ve en uzun soluklu arayışlarından biri, maddenin doğasını anlama ve dönüştürme çabasıdır. Bu yolculuk, mistik ve pratik bir sanat olan simya ile başlamış, bugünkü modern ve sistematik bilim olan kimya ile taçlanmıştır. Peki, bu köklü dönüşüm nasıl gerçekleşti? Gelin, bu tarihi süreci birlikte inceleyelim.
Simya, MÖ 300'lü yıllardan başlayarak 17. yüzyıla kadar etkisini sürdüren, maddeyi dönüştürmeyi ve ölümsüzlüğün sırrını bulmayı amaçlayan bir uğraştı. Daha çok bir protobilim (bilim öncesi) veya felsefi bir disiplin olarak görülürdü.
Simyacılar, deneylerini genellikle gizli ve sembolik bir dilde yürütür, sonuçları da kişisel ve mistik bir bakış açısıyla yorumlardı. Bu nedenle, tekrarlanabilir ve sistematik bir bilgi birikimi oluşturamadılar.
Kimya ise, maddelerin yapısını, özelliklerini, birbirleriyle etkileşimlerini ve bu etkileşimler sırasındaki enerji değişimlerini sistematik, deneysel ve matematiksel yöntemlerle inceleyen bir pozitif bilimdir. Simyadan en temel farkı, gözlem, ölçüm, hipotez kurma ve deney yapma gibi bilimsel yöntemleri benimsemiş olmasıdır.
Bu büyük dönüşüm, bir anda olmadı. Yüzyıllar süren bir birikimin ve bazı dahilerin katkılarıyla gerçekleşti.
"Kimyasal element, daha basit maddelere ayrıştırılamayan saf bir maddedir." tanımını yaparak, elementi modern anlamda tanımladı. Deneyciliğe ve kanıta dayalı araştırmaya vurgu yaptı.
Kütlenin korunumu yasasını formüle etti. Yanma olayının oksijenle bir birleşme reaksiyonu olduğunu kanıtladı. Sistematik element isimlendirmesi ve kimyasal denklemlerin temelini attı. Onun çalışmaları, kimyayı gerçek bir bilim haline getirdi.
Maddenin atomlardan oluştuğu ve kimyasal reaksiyonların bu atomların yeniden düzenlenmesi olduğu fikrini bilimsel bir teoriye dönüştürdü. Bu, kimyanın merkezine atom kavramını yerleştirdi.
Simya: Ampirik, gizemli, felsefi, nitel, amaç (altın/ölümsüzlük), teorik temeli zayıf.
Kimya: Sistematik, açık, bilimsel, nicel, amaç (anlama/açıklama), sağlam teorik ve deneysel temelli.
Simyadan kimyaya geçiş, insan aklının merakının, deneme-yanılmanın ve nihayetinde sistematik düşüncenin zaferidir. Simya, hiçbir zaman amacına ulaşamadı (felsefe taşı bulunamadı) ancak deney düzenekleri, damıtma, kristallendirme gibi birçok laboratuvar tekniğini geliştirerek kimya biliminin doğuşuna zemin hazırladı. Bugün kullandığımız ilaçlar, plastikler, yakıtlar ve daha nice madde, simyacıların rüyalarının ötesinde, kimyacıların gerçekliğidir.
Bu yolculuk bize gösteriyor ki, bazen en büyük keşifler, asıl aranan şey bulunamadığında, yolculuk sırasında açılan yeni kapılardan gelir. 🚪✨