Antik Yunan felsefesinin parlak ve bir o kadar da tartışmalı döneminde, Sofistler sahneye çıkarak geleneksel düşünceyi kökünden sarsmışlardır. "Bilgelik öğretmenleri" anlamına gelen bu isimle anılan düşünürler, doğru ve yanlışın, bilgi ve inancın sınırlarını zorlamış, felsefeyi göklerden yere, insanın gündelik hayatına indirmişlerdir. Bu yazıda, özellikle iki büyük temsilcisi Gorgias ve Protagoras üzerinden Sofizm akımını inceleyeceğiz.
M.Ö. 5. yüzyılda, demokrasinin geliştiği Atina'da, siyasette ve mahkemelerde başarılı olmak isteyen gençler hitabet ve ikna sanatını öğrenmek istiyordu. Sofistler, gezgin öğretmenler olarak tam da bu ihtiyaca cevap verdiler. Ancak onlar sadece retorik öğretmekle kalmadı, radikal fikirleriyle felsefi bir devrim yarattılar.
Protagoras, Sofizmin kurucu babalarından kabul edilir. Onun meşhur sözü, tüm akımın özünü özetler: "İnsan her şeyin ölçüsüdür; var olan şeylerin var olduklarının, var olmayan şeylerin var olmadıklarının."
Burada "insan" derken bireyi kasteder. Örneğin, aynı rüzgar birine soğuk gelirken diğerine gelmeyebilir. Her iki his de o kişi için gerçektir. Dolayısıyla mutlak, herkes için geçerli bir "rüzgar soğuktur" yargısı yoktur. Protagoras'a göre bilgimiz duyumlarımızla sınırlıdır ve duyumlar kişiden kişiye değişir. Bu da onu bilgisel ve ahlaki bir göreciliğe (rölativizme) götürür.
Gorgias ise daha da radikal bir kuşkuculuğu savunmuş ve retoriği en üst seviyeye taşımıştır. Onun üçlü argümanı felsefe tarihinde ünlüdür:
Bu görünüşte nihilist tezlerle, aslında dilin ve insan zihninin sınırlarına işaret eder. Eğer gerçek bilinemez ve aktarılamazsa, insan ilişkilerinde önemli olan şey hakikat değil, ikna olur. Gorgias için retorik, tıpkı bir büyü gibi, ruh üzerinde güçlü bir etki yaratma sanatıdır.
Sofistler, özellikle de Platon'un diyaloglarında karşıt olarak resmettiği Protagoras ve Gorgias, uzun süre "hikâye satan sahtekârlar" olarak görüldü. Ancak modern dönemde hakları teslim edilmeye başlandı. Onlar, felsefeye eleştirel düşünceyi, dilin önemini, kültürel göreliliği ve demokratik toplumda söz söyleme sanatını kazandırdılar. "Her argümanın karşıt argümanı vardır" düsturuyla, dogmatik düşüncenin panzehiri oldular. Günümüzde iletişim, dil felsefesi ve postmodern düşünce üzerine düşünürken, hâlâ Sofistlerin açtığı yoldan yürümekteyiz.