Bu konu, Türkçe dil bilgisi ve anlam bilimi (semantik) açısından oldukça önemli bir soruyu ele almaktadır. Kelimelerin tek başlarına taşıdıkları anlamlar ile bir araya gelerek oluşturdukları söz öbeklerindeki anlamları arasında neden fark olduğunu anlamak, dili daha derinlemesine kavramamızı sağlar.
Bir kelimenin anlamı, içinde bulunduğu bağlam (context) tarafından şekillenir. Söz öbekleri (deyimler, ikilemeler, tamlamalar), kelimelere yeni bir bağlam ve işlev kazandırarak onların gerçek (literal) anlamlarından uzaklaşmalarına neden olur. Bu duruma "anlam kayması" veya "anlam genişlemesi" denir.
Deyimler, kalıplaşmış söz gruplarıdır ve genellikle mecaz anlam taşırlar. Kelimeler, deyim içinde artık somut varlıklarını değil, soyut bir kavramı ifade ederler.
İkilemeler, anlamı pekiştirmek, güçlendirmek veya çeşitlilik katmak için kurulur. İkilemeyi oluşturan kelimeler bazen gerçek anlamlarını korur, bazen ise tamamen soyut bir kavrama dönüşür.
Dil, benzetme ve ilişki kurma yoluyla kelimelere yeni anlamlar yükler. "Ateş basmak" deyiminde olduğu gibi, "ateş" kelimesi "sıcaklık hissi"ni temsil etmek için mecazi anlamda kullanılır.
Bir toplum, belirli kelime gruplarına zamanla ortak bir anlam yükler. Bu anlam, bireysel kelime anlamlarının toplamından farklıdır. "Eli sıkı" dendiğinde, elin fiziksel bir özelliğinden değil, kişinin cimriliğinden bahsedilir. Bu, toplumsal bir uzlaşıdır.
Dil, uzun açıklamalar yerine kısa ve etkili ifadeleri tercih eder. Deyimler ve ikilemeler, karmaşık duygu ve düşünceleri tek bir kalıp içinde ifade etmenin verimli bir yoludur.
Kelimeler, söz öbekleri içine girdiklerinde birer "yapı taşı" olmaktan çıkıp, daha büyük bir "anlam bütününün" parçası haline gelirler. Bu değişim, dilin canlı, dinamik ve yaratıcı doğasının bir sonucudur. Bir dilin zenginliği, bu tür anlam katmanları ve mecazlarla ölçülür.