İslam düşünce ve pratiğinin en derin, en şiirsel ve en çok merak edilen boyutlarından biri olan tasavvuf, çoğu zaman "İslam mistisizmi" olarak tanımlanır. Ancak o, bundan çok daha fazlasıdır. Tasavvuf, dini sadece kurallar ve şekiller bütünü olarak değil, bir içsel deneyim, bir kalp arınması ve nihayetinde Yaratıcı'ya yakınlaşma yolu olarak anlayan bir disiplin, bir hâl ilmidir.
Tasavvufun temelini, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) ünlü "Cibril Hadisi"nde tanımladığı "ihsan" kavramı oluşturur: "Allah'a, O'nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Sen O'nu görmüyorsan da O seni görüyor." Tasavvuf, bu şuuru kalpte daimi kılma çabasıdır. Bir diğer temel dinamik ise ilahi aşktır. Mevlana Celaleddin-i Rumi, Yunus Emre gibi mutasavvıflar, bu aşkı şiir ve sözleriyle dile getirerek evrensel bir dile dönüştürmüşlerdir.
Tasavvuf bir yolculuktur (seyr ü sülük). Bu yolculuğun esas amacı, nefsi terbiye ederek (tezkiye), kalbi masivadan (Allah'tan gayri her şey) arındırarak (tasfiye) hakikate ulaşmaktır. Bu süreç genellikle bir mürşid-i kâmilin rehberliğinde gerçekleşir. Başlıca hedefleri şunlardır:
Tasavvufi yolculuk, birtakım pratikler ve özel kavramlar üzerine kuruludur.
Zikir (Allah'ı anmak), tasavvufun kalbidir. Dil ile (kalbi zikir) veya kalp ile (hafi zikir) sürekli bir şuur hali oluşturmayı amaçlar. Murakabe ise kalbi kontrol altında tutma, her an Allah'ın huzurunda olduğunu hatırlama halidir.
Tasavvuf yolunda, yolun tehlikelerinden koruyacak, ilmi ve manevi birikimi aktaracak bir rehber (mürşid, şeyh) önemli bir rol oynar. Mürid ise bu rehberliği kabul eden, talip olan kişidir.
Yolcunun manevi durumuna hal (geçici bir manevi duygu), ulaştığı kalıcı mertebelere ise makam (tevbe, sabır, tevekkül, rıza gibi) denir.
Tasavvuf, ilk dönem zahid (dünyadan el etek çekmiş) kişilerle başlayan bir hareket olarak gelişti. Zamanla sistemleşerek 12.-13. yüzyıllardan itibaren tarikatlar şeklinde kurumsallaştı. Her biri kendine has usulleri olan bu tarikatlar, İslam'ın yayılmasında ve toplumun ahlaki eğitiminde büyük rol oynadı.
Günümüzde tasavvuf, geleneksel tarikat yapılanmaları içinde varlığını sürdürmenin yanı sıra, modern insanın manevi arayışına cevap veren evrensel bir öğreti olarak da ilgi görmektedir. Mevlana'nın, Yunus'un mesajları sınırları aşarak tüm dünyada bir barış, sevgi ve içsel huzur çağrısı olarak okunmaktadır. Tasavvuf, dinin özünü yakalama, anlam arayışı ve içsel dinginlik isteyen herkes için zengin bir kaynak olmaya devam etmektedir.
Sonuç olarak, tasavvuf, İslam'ın deruni yüzünü temsil eden, insanı "kamil insan" (insan-ı kamil) olma idealine taşıyan bir sevgi, irfan ve terbiye yoludur. O, sadece geçmişin değil, modern çağın ruhi buhranlarına da ışık tutabilecek kadim bir bilgeliğin adıdır.