Edebiyatımızda hikaye türünün gelişimi, Batılı anlamda modern örneklerin verilmeye başlamasıyla birlikte hız kazanmıştır. Bu gelişimde, “olay hikayesi” (Maupassant tarzı) olarak adlandırılan türün kurucusu ve en güçlü temsilcisi, hiç şüphesiz Ömer Seyfettin'dir. Onun edebiyat dünyamıza kazandırdıkları, yalnızca bir “ilk”in ötesinde, milli kimlik inşasına yönelik güçlü bir adımdır.
Olay hikayeleri, adı üstünde, merkezine olayı koyar. Bu tür hikayelerde;
Ömer Seyfettin, Fransız yazar Guy de Maupassant’tan etkilenerek bu tarzı Türk edebiyatına başarıyla uyarlamıştır.
Ömer Seyfettin (1884-1920), sadece bir hikaye yazarı değil, aynı zamanda “Yeni Lisan” hareketinin de öncülerindendir. Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem ile birlikte, Türkçenin sadeleşmesi, Arapça ve Farsça dil kurallarından arındırılıp halkın konuştuğu dile yaklaşması için mücadele etmiştir. Onun hikayeleri, bu dil anlayışının en güzel örnekleridir.
Ömer Seyfettin, kısa ömrüne yüzlerce hikaye sığdırmış üretken bir yazardır. Bazı unutulmaz eserleri şunlardır:
Ömer Seyfettin’den önce de hikaye türünde eserler verilmiştir (Ahmet Mithat Efendi, Samipaşazade Sezai, Nabizade Nazım). Ancak, olay örgüsünü merkeze alan, kısa, yoğun, sade dilli ve modern hikaye anlayışını sistemli bir şekilde ve büyük bir külliyatla ortaya koyan ilk isim odur. Onun çizgisi, sonraki kuşaklardan Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin ve daha birçok yazarı derinden etkilemiştir.
Ömer Seyfettin, Türk edebiyatında modern hikayenin mihenk taşıdır. Sadece “ilk olay hikayecisi” olarak değil, Türkçenin sadeleşmesi için verdiği mücadele ve eserlerine işlediği milli-duygusal dokunun etkisiyle, bugün hala okullarda en çok okutulan, nesilden nesile aktarılan bir yazar olarak yaşamaktadır. Onun hikayeleri, edebi değerlerinin yanı sıra, bir dönemin ruhunu ve toplumsal kodlarını anlamak için de eşsiz bir kaynaktır.