Dilimiz, renkli deyimlerle bezelidir. Bu deyimler, bazen bir tarihi olaydan, bazen bir gözlemden, bazen de eski bir meslekten doğar. "Turnayı gözünden vurmak" deyimi de, hem görsel gücü hem de taşıdığı anlam derinliği ile en dikkat çekici olanlardan biridir. Peki, ok kadar ince ve hassas bir hedefi nasıl oldu da dilimize yerleşti? Gelin, bu deyimin izini sürelim.
Deyimin kökeni, Osmanlı Devleti'nin klasik dönemine ve özellikle de okçuluk geleneğine dayanır. Rivayete göre, padişahın huzurunda bir ok atış yarışması düzenlenir. Yarışmacılardan biri, okuyla uçan bir turnanın gözünü delerek vurur. Bu, inanılmaz bir maharet, benzersiz bir isabet ve ustalığın zirvesidir.
Bu olağanüstü başarı karşısında padişah, şaşkınlık ve takdirle, "Bu ne kudret, turnayı gözünden vurdun!" der. Böylece, en zor hedefi, en hassas noktasından tam isabetle vurmak anlamındaki bu deyim, dilimize yerleşir.
Deyim, mecazi anlamda çok yaygın kullanılır. Bir işte en zoru, en imkansız gibi görüneni başarmak, sorunun tam kalbine nokta atışı yaparak çözüm bulmak veya en değerli şeyi ele geçirmek anlamlarını taşır.
Bu seçim tesadüfi değil. Turna kuşu, Türk kültüründe bereket, uğur, uzun ömür ve zarafetin sembolüdür. Ayrıca, gözleri nispeten büyük ve belirgindir. Hem kültürel önemi hem de fiziksel özelliği, onu bu deyim için mükemmel bir metafor haline getirmiştir. Hedef, sıradan bir kuş değil, değerli ve zarif bir turnadır.
"Turnayı gözünden vurmak", sadece şans eseri yapılan bir iş değil, derin bir bilgi, keskin bir gözlem, sabır ve üstün beceri gerektirir. Günlük hayatta veya iş dünyasında "turna vurmak" isteyenlerin, hedefi iyi tanıması, onun "gözünü" yani en can alıcı noktasını tespit etmesi ve ona odaklanması gerekir.
Sonuç olarak, bu deyim bize, atalarımızın spordan günlük hayata uzanan keskin bir gözlem gücünü ve dil yaratıcılığını miras bırakıyor. Bir dahaki sefere bu deyimi kullandığınızda, arkasındaki o eski okçunun maharetini ve padişahın hayranlık dolu bakışlarını hatırlayabilirsiniz.