Klasik mantığın en temel ve tartışmasız kabul edilen ilkelerinden biri olan Üçüncü Halin İmkânsızlığı İlkesi, önermeler mantığında çıkarım yapabilmemizin dayanak noktalarından biridir. Bu ilke, Aristoteles tarafından sistemleştirilmiş ve Batı düşünce geleneğinin temelini oluşturmuştur.
İlke, basitçe şunu ifade eder: "Herhangi bir önerme ya doğrudur ya da yanlıştır; üçüncü bir ihtimal (hal) yoktur."
Matematiksel/mantıksal ifadesi ise şöyledir:
\( P \lor \neg P \)\)
Burada;
Yani, "P ya da P-değil" ifadesi her zaman ve zorunlu olarak doğrudur. Bu bir totolojidir.
Önerme P: "Ankara Türkiye'nin başkentidir."
Bu önerme doğru (True)'dur. Değili (¬P) ise "Ankara Türkiye'nin başkenti değildir" olup yanlış (False)'tur. Bu ikisi dışında üçüncü bir doğruluk değeri (örn. "biraz doğru") söz konusu olamaz.
Önerme P: "Yarın saat 15:00'te İstanbul'da yağmur yağacak."
Klasik mantığa göre, bu önerme şu anda henüz doğru ya da yanlış olarak bilinmese de, ilkede bir istisna değildir. İlke, önermenin şimdiden nesnel olarak ya doğru ya da yanlış olduğunu savunur. Bu, determinist bir bakış açısıdır ve felsefi tartışmalara açıktır.
Bu ilke evrensel kabul görmez. Bazı mantık sistemleri bu ilkeyi reddeder veya kısıtlar:
Üçüncü Halin İmkânsızlığı İlkesi, klasik (Aristocu) mantığın ve onun üzerine inşa edilen matematiksel ispat yöntemlerinin (örneğin olmayana ergi yöntemi) temelidir. Günlük dildeki akıl yürütmelerimizin çoğu bu ilkeye dayanır. Ancak, belirsizliklerin, olasılıkların ve derecelendirmelerin söz konusu olduğu alanlarda, bu ilkenin katı yapısı yetersiz kalabilir ve alternatif mantık sistemlerine ihtiyaç duyulur.
Sonuç olarak: Bu ilke, "A veya A-olmayan" dünyasında kesin ve net ayrımlar yapmamızı sağlayan güçlü bir araçtır, ancak tüm gerçekliği açıklamak için yeterli olmayabilir; evren düşündüğümüzden daha nüanslı olabilir.