Osmanlı İmparatorluğu'nun çalkantılı dönemlerinde, bir neslin düşünce dünyasını değiştiren, "vatan" ve "hürriyet" kavramlarını şiirin ve tiyatronun gücüyle haykıran bir isim: Namık Kemal. Ona "Vatan Şairi" unvanını kazandıran, sadece yazdıkları değil, fikirleri uğruna göze aldığı sürgünler ve mücadelelerdir. Bu yazıda, Türk edebiyatının bu önemli şahsiyetini daha yakından tanıyacağız.
21 Aralık 1840'ta Tekirdağ'da doğan Namık Kemal, asıl adıyla Mehmed Kemal, dedesinin yanında büyüdü ve geleneksel medrese eğitiminin yanı sıra Batı kültürüne dair bilgiler edindi. Genç yaşta şiirler yazmaya başladı. Onun hayatının dönüm noktası, 1860'larda tanıştığı Şinasi ve Yeni Osmanlılar (Jön Türkler) çevresi oldu. Burada vatan, millet, özgürlük ve anayasa gibi fikirlerle tanıştı ve sanatını "toplum için" kullanmaya başladı.
Bu unvan, özellikle 1873'te yazdığı “Vatan Yahut Silistre” adlı oyununun Galatasaray'daki ilk sahnelenişinden sonra halk ve yönetim üzerinde yarattığı büyük etkiyle perçinlendi. Oyun, vatan sevgisini coşkulu bir dille anlatıyordu. Gösterilerden sonra çıkan olaylar nedeniyle Namık Kemal, Magosa'ya sürgün edildi. Bu olay, onun halk nezdinde bir kahraman ve "vatan şairi" olarak anılmasını sağladı.
Namık Kemal, Tanzimat Edebiyatı'nın en önemli "toplumcu" sanatçısıdır. Edebiyatı, fikirlerini yaymak için bir araç olarak görmüştür.
Namık Kemal, Osmanlıcılık düşüncesini benimsemiş, imparatorluğun dağılmaması için meşrutiyet ve anayasal düzenin şart olduğuna inanmıştır. Onun:
Namık Kemal, Türk düşünce tarihinde bir kırılma noktasıdır. O, edebiyatı sadece estetik kaygılarla değil, toplumu uyandırmak ve dönüştürmek için kullandı. "Vatan Şairi" olmasının ardında yatan, bu cesur duruş ve feda ruhudur. Bugün okuduğumuzda, mısralarındaki coşku ve fikri ateş hâlâ canlıdır. Türkiye'nin modernleşme sürecindeki fikri mücadelenin en önemli simgelerinden biri olarak, edebiyatımızda ve tarihimizdeki seçkin yerini korumaktadır.