Albert Camus’nün 1947 tarihli başyapıtı Veba, sadece bir salgın hikayesi değil, aynı zamanda insan doğası, direniş, absürt ve ahlak üzerine derin bir felsefi sorgulamadır. Romanın merkezinde, tüm bu sorgulamaları eyleme döken sıradan bir kahraman durur: Doktor Bernard Rieux. Onun karakteri, romanın ruhunu ve Camus’nün "saçma"ya karşı isyan felsefesini somutlaştırır.
Rieux, Oran şehrinde yaşayan, mesleğine adanmış, duygularını ketum bir şekilde saklayan bir doktordur. Veba şehri sardığında, o bir "kahraman" olmayı seçmez; sadece “doktorluk görevini” yapar. Onun mücadelesi, büyük sözlerden ve ideolojik nutuklardan uzak, somut ve gündelik bir direniştir. Camus, onun üzerinden “İnsan ne kadar güçsüz olursa olsun, ne kadar saçma bir dünyada yaşarsa yaşasın, direnmek ve iyilik için mücadele etmek zorundadır” mesajını verir.
Rieux, romanın diğer karakterleriyle etkileşimi içinde daha da derinlik kazanır. Her karakter, veba karşısında farklı bir tutumu temsil eder:
Doktor Rieux, geleneksel anlamda bir kahraman değildir. Olağanüstü güçleri yoktur ve mücadelesi vebayı kesin olarak yenemez. Ancak Camus’nün bize gösterdiği şey, asıl kahramanlığın bu sıradan, yılmaz ve insani direnişte olduğudur. Rieux, absürt (saçma) bir dünyada – nedensiz gelen bir salgın – anlamı, kendi eylemleriyle yaratır: “İnsanların çoğu iyilikten daha çok kötülüğe yönelir olduğu için değil, ama yalnızca unuttukları için” mücadele eder.
Sonuç olarak, Doktor Bernard Rieux, Camus felsefesinin edebiyattaki en güçlü temsilcilerinden biridir. O, umutsuzluğa kapılmadan umut etmeden direnen, dayanışmanın ve insan onurunun sessiz bir savunucusudur. Veba’yı bugün hala bu kadar güçlü kılan da, Rieux gibi karakterlerin evrensel ve zamansız mesajıdır: Felaket karşısında, her ne kadar küçük görünse de, direnmek ve iyilik için savaşmak bizim en insani görevimizdir.