İslam düşünce ve ahlak geleneğinin önemli kavramlarından biri olan züht, günlük dilde sade bir yaşam sürmek, dünyaya bağlanmamak gibi anlamlara gelse de, tasavvufi ve ahlaki bağlamda çok daha derin ve sistematik bir anlam taşır. Bu yazıda, züht kavramını kökeni, anlamları ve günümüzdeki yansımalarıyla birlikte ele alacağız.
Züht Arapça kökenli bir kelime olup (زُهد), "dünyaya rağbet etmemek, dünyevi şeylerden yüz çevirerek ahirete yönelmek" anlamına gelir. Terim olarak ise, kişinin helal dairesinde bile olsa dünyalıklara kalben bağlanmaması, onları bir amaç değil araç olarak görmesi ve ruhani bir yaşama yönelmesidir. Zühdü benimseyen kişiye zahid denir.
Yaygın bir yanılgının aksine, İslam tasavvufundaki züht anlayışı, dünyayı ve maddi varlığı tamamen reddetmek değildir. Aksine, dünyanın geçici zevklerine ve mala-mülke kalbi bağlamaktan uzak durarak, gerçek özgürlüğe ve manevi huzura ulaşmaktır. Zahid, elindekinin kendisine Allah'tan bir emanet olduğunun bilinciyle hareket eder.
İslam'ın ilk dönemlerinde, özellikle toplumsal refahın arttığı Emeviler döneminde, dünyevileşmeye bir tepki olarak züht hareketleri güçlenmiştir. Hasan-ı Basri, Rabia el-Adeviyye, İbrahim bin Edhem gibi önemli şahsiyetler, zühdü bir yaşam biçimi olarak benimsemiş ve bu anlayış zamanla sistemleşerek tasavvufun temelini oluşturmuştur.
Günümüz tüketim toplumunda züht kavramı, sürdürülebilir yaşam, minimalizm, bilinçli farkındalık (mindfulness) ve sade yaşam (simple living) akımlarıyla paralellikler taşır. Modern zahid, sürekli daha fazlasını isteme hırsından kurtulup, sahip olduklarına şükran duyan, tüketim çılgınlığına kapılmayan, manevi değerleri önceleyen bir birey olarak yorumlanabilir.
Züht, sadece dini bir terim olmanın ötesinde, evrensel bir ahlaki duruşu ifade eder. Özünde; hırs yerine kanaati, tüketim yerine şükranı, bağımlılık yerine özgürlüğü merkeze alan bir yaşam felsefesidir. İnsanı, maddi kaygıların esaretinden kurtararak, iç huzura ve anlamlı bir varoluşa davet eder.
Zahid, dünyayı terk eden değil, dünyaya anlam katan; sahip olduklarına değil, "olduğu"na değer veren kişidir. Bu kadim kavram, her çağda, insanlığın manevi arayışına ışık tutmaya devam edecektir.