Türk halk müziğinin ve saz şiirinin en önemli, en unutulmaz temsilcilerinden biri olan Aşık Veysel, sadece bir ozan değil, aynı zamanda bir hayat bilgesi ve Anadolu'nun sesidir. Onun hayat hikayesi, mücadelesi ve eserleri, Türkiye'nin kültürel hafızasında derin izler bırakmıştır.
Aşık Veysel, 25 Ekim 1894'te Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi. Yedi yaşında geçirdiği çiçek hastalığı nedeniyle sol gözünü kaybetti. Bir kaza sonucu sağ gözüne de perde inmesiyle tamamen görme yetisini yitirdi. Ancak bu talihsizlik, onun iç dünyasını zenginleştiren ve sanata yönelten bir dönüm noktası oldu.
Babasının ona moral olması için aldığı sazla, küçük yaşlarda müziğe adım attı. İlk ustaları, yörenin diğer aşıkları ve babası oldu. Uzun yıllar Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Dertli, Ruhsati gibi büyük ustaların (usta malı) şiirlerini çalıp söyledi.
1930'larda, Ahmet Kutsi Tecer'in öncülüğünde düzenlenen "Sivas Halk Şairleri Bayramı" onun hayatında bir dönüm noktası oldu. Burada diğer aşıklarla tanıştı, kendi deyişlerini söylemeye başladı ve Türkiye çapında tanınırlık kazandı.
Aşık Veysel'in şiirleri ve türküleri, sade bir Türkçe ile yazılmış derin felsefi ve insani duygularla doludur. Başlıca temaları şunlardır:
"Uzun İnce Bir Yoldayım", "Dostlar Beni Hatırlasın", "Güzelliğin On Para Etmez", "Kara Toprak" gibi yüzlerce eser bıraktı. Sadece bir halk ozanı değil, aynı zamanda bir Anadolu ereni olarak kabul edildi.
21 Mart 1973'te, doğduğu köy olan Sivrialan'da hayata gözlerini yumdu. Ölüm yıl dönümü olan 21 Mart, UNESCO tarafından "Dünya Şiir Günü ve Aşık Veysel'i Anma Günü" olarak kutlanmaktadır.
Aşık Veysel, karanlığı aydınlığa çeviren, acıyı bilgeliğe dönüştüren eşsiz bir sanatçıdır. Onun hayatı, insan ruhunun sınır tanımazlığının ve Anadolu'nun engin hoşgörüsünün bir kanıtıdır. Eserleri, kuşaklar boyunca dinlenmeye ve yol göstermeye devam edecektir.