20. yüzyılın başları, Osmanlı İmparatorluğu için adım adım küçülmenin ve toprak kayıplarının hızlandığı bir dönemdi. Bu sürecin en acı ve hızlı sayfalarından biri, 1912-1913 yıllarında patlak veren Balkan Savaşları oldu. Sadece bir yıl gibi kısa bir sürede, imparatorluğun Rumeli'deki yaklaşık %83'lük toprağı ve bu topraklarda yaşayan milyonlarca insan kaybedildi. Bu yazıda, I. ve II. Balkan Savaşları'nın nedenlerini, gelişimini ve sonuçlarını, dönemin siyasi atmosferi içinde inceleyeceğiz.
Osmanlı'nın Trablusgarp Savaşı'nda İtalya'ya karşı mücadele ettiği bir dönemde, Balkan devletleri tarihi bir ittifak kurdular. Balkan İttifakı (Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ), "Osmanlı'yı Balkanlardan tamamen atmak" ortak hedefi etrafında birleşti.
Savaş, 8 Ekim 1912'de Karadağ'ın saldırısıyla başladı. Osmanlı ordusu, dört cephede birden savaşmak zorunda kaldı ve ağır yenilgiler aldı. Kırkkilise (Kırklareli) Muharebesi, Lüleburgaz Muharebesi ve Yanya'nın düşüşü gibi kritik kayıplar yaşandı. Aralık 1912'de mütareke imzalandı ve görüşmeler başladı. Ancak İttihat ve Terakki'nin Bab-ı Ali Baskını (23 Ocak 1913) ile yönetime el koyması ve savaşı yeniden başlatması, durumu daha da kötüleştirdi. Edirne'nin de düşmesiyle Osmanlı, barış istemek zorunda kaldı.
30 Mayıs 1913'te imzalanan Londra Antlaşması ile:
Bu antlaşma, Osmanlı'nın Avrupa'daki varlığını neredeyse sonlandıran bir belge oldu.
I. Balkan Savaşı'nın galibi Balkan İttifakı, ele geçirdiği toprakların paylaşımında anlaşmazlığa düştü. Özellikle Makedonya üzerindeki hak iddiaları krizi derinleştirdi. Bulgaristan'ın diğerlerinden daha güçlü olması ve paylaşımı kabullenmemesi, yeni bir savaşın fitilini ateşledi.
Haziran 1913'te Bulgaristan, eski müttefikleri Sırbistan ve Yunanistan'a saldırdı. Ancak bu saldırı beklediği gibi gitmedi. Romanya ve Osmanlı İmparatorluğu da Bulgaristan'a savaş açarak durumdan faydalandı. Osmanlı, bu fırsatı değerlendirerek Edirne'yi geri aldı. Bulgaristan, dört cephede birden savaşamayacağını anlayarak barış istedi.
Savaşların en acı sonucu, kitlesel göçler ve etnik şiddetti. Yüzbinlerce Müslüman (Türk, Arnavut, Pomak) yaşadıkları topraklardan sürüldü veya kaçmak zorunda kaldı. Bu, Osmanlı tarihindeki en büyük nüfus hareketlerinden biriydi. Anadolu, mülteci akınına uğradı. Aynı şekilde Balkanlarda kalan Türk/Müslüman azınlıkların durumu da belirsizleşti.
Balkan Savaşları, Osmanlı İmparatorluğu için bir travma, Balkan ulusları için ise bir kuruluş miti niteliğindedir. Savaşlar, milliyetçiliğin yıkıcı gücünü, ittifakların kırılganlığını ve savaşın beraberinde getirdiği insani dramı tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Kaybedilen toprakların ve vatandaşların acısı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesini ve dış politikasını şekillendiren önemli unsurlardan biri olacaktı. Bu savaşlar, bir imparatorluğun sonunu hazırlayan büyük savaşın (I. Dünya Savaşı) provası gibiydi ve bölgenin haritasını, bir daha asla eskisi gibi olmayacak şekilde, kanla yeniden çizdi.