İnsan yaşamının ilk iki yılını kapsayan bebeklik dönemi, gelişimin en hızlı ve en kritik evresidir. Tıbbi tanımıyla bebek, doğumdan 12-24 aya kadar olan süreçteki insan yavrusudur. Ancak bu tanım, bu mucizevi dönemin sihrini anlatmaya yetmez. Bebekler, sadece minik bedenler değil, keşfetmeye hazır birer potansiyel, saf bir sevgi kaynağı ve insan türünün devamlılığının canlı kanıtıdır.
Tıp literatüründe bebeklik dönemi, doğumdan sonraki ilk 28 günü kapsayan yenidoğan (neonatal) dönem ve onu takip eden süt çocukluğu (infant) dönemi olarak ikiye ayrılır. Bu dönemde:
Bebek kavramı, toplumdan topluma farklı şekillerde kutlanır ve yorumlanır. Neredeyse tüm kültürlerde:
Bu evrede bebek, dış dünyaya uyum sağlamaya çalışır. Görüş mesafesi sınırlıdır (~20-30 cm), başını kontrol etmeyi öğrenir ve temel refleksler (emme, yakalama) hakimdir.
Nesneleri tutma, çevirme, ağza götürme ve ilk anlamlı gülümsemeler bu döneme damgasını vurur. "Ce-ee" gibi basit oyunlara tepki vermeye başlar.
Emekleme, tutunarak ayağa kalkma, belki de ilk adımlar atılır. "Anne", "baba" gibi ilk heceli kelimeler duyulabilir. Yabancı kaygısı belirginleşir.
Yürüme becerisi kesinleşir, merak ve keşif duygusu zirve yapar. Kelime dağarcığı hızla genişler, basit cümleler kurulmaya başlanır. "Ben" duygusu gelişir.
Bebek, sadece biyolojik bir gelişim evresinin adı değil, insan olmanın özünü barındıran, savunmasız ama bir o kadar da güçlü, bağımlı ama bir o kadar da öğretmen olan bir varlıktır. Her bebek, eşsiz bir kişiliğin, sınırsız bir potansiyelin ve koşulsuz sevginin tohumudur. Onlar, geçmişimizin mirasçıları ve geleceğimizin mimarlarıdır.
Bu nedenle, bebeklik dönemi yalnızca bir "büyüme süreci" olarak değil, tüm toplum olarak özen, sevgi ve bilinçle desteklememiz gereken kutsal bir yatırım olarak görülmelidir.