Reşat Nuri Güntekin'in 1922'de yayımlanan ve Türk edebiyatının en sevilen klasiklerinden biri haline gelen Çalıkuşu, bir bireyin içsel yolculuğunu, aşkın ve toplumsal sorumluluğun çatışmasını Anadolu'nun gerçekleriyle harmanlayarak anlatır. Roman, sadece bir aşk hikâyesi değil, aynı zamanda genç Cumhuriyet'in toplumsal panoramasını çizen güçlü bir eserdir.
Roman, ana karakter Feride'nin ağzından bir "günlük" şeklinde ilerler. Annesini ve babasını küçük yaşta kaybeden Feride, "Çalıkuşu" lakabına yakışır şekilde hareketli, doğal, saf ve biraz yaramaz bir kızdır. İstanbul'da yatılı okurken, kuzeni Kâmran ile yaşadığı masum ve derin aşk, onun tüm hayatının merkezine yerleşir.
Feride, Kâmran'la evleneceği günü hayal ederken, düğünden kısa bir süre önce Kâmran'ın başka bir kadınla ilişkisi olduğunu öğrenir. Bu ihanet, onun dünyasını yıkar. Yaşadığı büyük hayal kırıklığı ve gurur kırıklığıyla, İstanbul'dan ve tüm tanıdıklarından kaçar. Kendini, kimsenin onu bulamayacağını düşündüğü Anadolu'nun ücra köşelerine öğretmen olarak atanmaya adar.
Feride'nin Zeyniler, Kuşadası, Çanakkale gibi farklı kasaba ve köylerde geçen öğretmenlik serüveni, romanın asıl omurgasını oluşturur. Bu yolculuk:
Yıllar sonra, Feride'nin hasta olduğu haberini alan Kâmran onu bulur. Aradan geçen zaman, her ikisini de olgunlaştırmıştır. Kâmran'ın ilişkisinin aslında bir yanlış anlaşılma olduğu ve onu hep sevdiği ortaya çıkar. Roman, iki sevgilinin yeniden bir araya gelmesi ve Feride'nin tuttuğu günlüğü Kâmran'a okumasıyla sona erer. Bu birleşme, artık sadece bir aşkın değil, acılar ve tecrübelerle pişmiş iki insanın buluşmasıdır.
Çalıkuşu, okuyucuyu hem duygusal bir tura çıkarır hem de dönemin sosyal manzarası üzerine düşündürür. Feride'nin hikâyesi, bir kalp kırıklığının, kişiyi kendinden daha büyük bir amaca nasıl adayabileceğinin ve nihayetinde insan ruhunun direncinin ve bağışlayıcılığının zamansız bir anlatısıdır.