J.D. Salinger'ın 1951 yılında yayımlanan ve dünya edebiyatının en ikonik eserlerinden biri haline gelen Çavdar Tarlasında Çocuklar (The Catcher in the Rye), ergenlik, yabancılaşma ve sahteliğe karşı duruş temalarını merkezine alır. Roman, 16 yaşındaki Holden Caulfield'in ağzından anlatılır ve onun New York'taki üç günlük serüvenini konu alır.
Holden, zengin bir aileden gelen, sürekli okuldan atılan, kurallara ve yetişkinlerin "sahte" dünyasına isyan eden bir gençtir. İçinde bulunduğu topluma uyum sağlayamaz ve etrafındaki herkesi "iki yüzlü" olarak görür. En büyük korkusu, büyüyüp bu sahte dünyanın bir parçası olmaktır.
Roman, Holden'ın Pencey Hazırlık Okulu'ndan bir daha dönmemek üzere ayrılmasıyla başlar. Notları kötüdür ve okuldan atılmıştır. Ailesine henüz haber vermeden, erken bir tarihte New York'a gider. Burada, bir otelde kalır ve şehirde amaçsızca dolaşmaya başlar.
Holden'ın "çavdar tarlasındaki çocuklar" metaforu, eserin kalbinde yer alır. Bu, çocukluğun masumiyetini kaybetmekten duyulan derin korkunun ve bu masumiyeti koruma isteğinin bir ifadesidir.
Holden, yetişkin dünyasını "phony" (sahte, ikiyüzlü) olarak nitelendirir. Bu sahteliğe karşı duyduğu öfke, onu toplumdan soyutlar ve yalnızlaştırır.
Roman, bir gencin kim olduğunu, hayatta nereye ait olduğunu bulma çabasının ve bu süreçte yaşadığı karmaşık duyguların evrensel bir portresini çizer.
Çavdar Tarlasında Çocuklar, yayımlandığı dönemde bazı kesimlerce tartışmalı bulunsa da, zamanla gençliğin sesi haline gelmiş, birçok yazarı ve kuşağı derinden etkilemiştir. Holden Caulfield, edebiyat tarihinin en unutulmaz ve "asi" karakterlerinden biri olarak okurların zihninde yer etmeye devam etmektedir.