İmam Gazali (1058-1111), İslam düşünce tarihinin en etkili ve çok yönlü isimlerinden biridir. Felsefeye yönelttiği köklü eleştiriler ve "sezgicilik" (içgörü) temelli bilgi anlayışı ile, hem İslam dünyasında hem de Batı'da derin izler bırakmıştır. Bu içerikte, onun felsefi duruşunu, sezgicilik doktrinini ve filozoflara yönelttiği temel eleştirileri inceleyeceğiz.
Gazali'ye göre, hakikate ulaşmanın en güvenilir yolu, akıl yürütme veya duyular değil, kalbin keşfi ve ilhamdır. Bu, bir tür sezgisel (içsel) bilgidir. Bu anlayışı şu şekilde özetleyebiliriz:
Gazali, en meşhur eserlerinden Tehâfütü'l-Felâsife'de, özellikle İbn Sina ve Farabi gibi Meşşâî filozofların metafizik görüşlerini sistematik bir şekilde eleştirmiştir. Eleştirilerinin odak noktası, felsefenin dinin alanına (metafiziğe) müdahalesidir.
Gazali, filozofları kendi silahlarıyla, yani mantık ve akıl yürütme ile vurmuştur. Onların kullandığı kıyas (tümdengelim) yöntemini kabul edip, öncüllerinde veya çıkarımlarında tutarsızlık ve çelişki olduğunu göstermeye çalışmıştır. Amacı, felsefeyi tamamen ortadan kaldırmak değil, onun sınırlarını çizmek ve dinin alanına tecavüz etmesini engellemektir.
Gazali'nin eleştirileri, İslam dünyasında felsefi düşüncenin seyrini derinden değiştirmiştir. Felsefe, dinin hizmetine giren bir "araç" konumuna çekilmiş, bağımsız bir metafizik disiplin olarak gelişmesi büyük ölçüde sekteye uğramıştır. Öte yandan, onun sezgici ve tasavvufî yönelimleri, dini düşüncede derinleşmeye ve içselleştirmeye kapı aralamıştır. Batı'da ise, eserleri Latince'ye çevrilerek Thomas Aquinas gibi düşünürleri etkilemiş, akıl-iman tartışmalarına katkıda bulunmuştur.
Özetle, Gazali felsefesi, aklın sınırlarına işaret eden, sezgi ve vahyi nihai bilgi kaynağı olarak gören, ve felsefeyi bu çerçevede eleştiren bir sistem olarak tarihteki yerini almıştır.