Orhan Kemal'in edebiyatımızdaki yeri, toplumun en kırılgan kesimlerinin hayatlarını büyük bir ustalıkla anlatmasıyla özeldir. "Hanımın Çiftliği" de, yazarın bu özelliğini en iyi yansıtan eserlerinden biridir. Roman, sadece bir ailenin hikayesini değil, 1950'ler Türkiye'sinin hızlı değişim sancılarını, sınıf atlama çabalarını ve bu süreçte kadın olmanın zorluklarını derinlemesine işler.
Romanın merkezinde, dul kaldıktan sonra çocuklarıyla birlikte büyük şehre göç eden ve toplumsal statü kazanma arzusuyla yanıp tutuşan Zehra Hanım bulunur. Onun karakteri üzerinden, "eski" değerler (namus, aile şerefi, toplum ne der kaygısı) ile "yeni" dünyanın ayartıcı fırsatları (zenginlik, rahat yaşam, sosyal statü) arasındaki amansız çatışma gözler önüne serilir.
"Hanımın Çiftliği"nin ana fikri, tek bir cümleye sığdırılamayacak kadar zengin katmanlara sahiptir. İşte bu ana fikir etrafında şekillenen temalar:
Roman, bireyin yoksulluktan kurtulma ve "hanım" statüsüne erişme uğruna, geleneksel ahlak değerlerinden nasıl uzaklaşabileceğini ve bunun yarattığı içsel parçalanmayı anlatır. Zehra Hanım'ın çiftlik hayali, aslında bir statü sembolüdür ve bu uğurda verdiği tavizler, trajedisinin temelini oluşturur.
Orhan Kemal, kadınların o dönemdeki seçeneklerinin ne kadar kısıtlı olduğunu gösterir. Zehra Hanım, geçimini sağlamak ve çocuklarını korumak için toplumun dayattığı "düzgün kadın" kalıbının dışına çıkmak zorunda kalır. Bu durum, onu hem toplumun yargılarıyla hem de kendi iç hesaplaşmalarıyla baş başa bırakır.
Roman, göçle gelen ailenin kent hayatına uyum sağlama çabalarını ve kent yaşamının yabancılaştırıcı, yozlaştırıcı etkilerini resmeder. Geleneksel destek ağlarından kopan bireyler, kentte yalnızlaşır ve savunmasız kalır.
Zehra Hanım'ın tercihleri, özellikle kızı Ülfet ile olan ilişkisinde derin yaralar açar. Anne-kız çatışması, kuşak çatışmasının ötesinde, farklı değer sistemlerinin çarpışmasıdır. Aile bağları, maddi kaygılar ve statü arzusu karşısında sınanır.
"Hanımın Çiftliği", bize şu evrensel gerçeği hatırlatır: Gerçek "kurtuluş" ve statü, dışarıdan dayatılan maddi göstergelerle değil, iç huzur, onurlu duruş ve sağlam değerlerle inşa edilir. Orhan Kemal, okuyucuyu, toplumun dayattığı başarı tanımlarını ve bir insanın bedelini ne pahasına olursa olsun ödemeye hazır olduğunu sorgulamaya davet eder. Zehra Hanım'ın trajedisi, bireyin içinde yaşadığı toplumsal koşullarla mücadelesinin, hem sosyolojik hem de psikolojik boyutlarıyla edebiyatımızdaki en çarpıcı yansımalarından biridir.