Hz. Muhammed (s.a.v.), 571 yılında Mekke'de dünyaya geldi. Babası Abdullah, o doğmadan önce vefat etmişti. Bu yüzden yetim olarak doğdu.
Mekke'nin geleneğine göre, şehir havası yerine daha sağlıklı olan çöl havasında büyümeleri için yeni doğan çocuklar süt annelere verilirdi. Bu sebeple, Hz. Muhammed de Benî Sa'd kabilesinden Halime adlı bir süt annenin yanına verildi. Yaklaşık dört ila beş yıl boyunca onun yanında kaldı.
Bu dönemde, henüz küçük bir çocukken meydana gelen ve "göğsünün yarılması" olarak bilinen bir mucizevi olay yaşandı. Rivayete göre, iki melek gelip göğsünü açmış, kalbini temizlemiş ve içine iman ve hikmet yerleştirmişti.
Süt annesinin yanındayken, bir gün oynadığı sırada Cebrail (a.s.) gelip onu yere yatırarak göğsünü yardı. Kalbini çıkarıp, içinden bir parça (şeytanın vesvese vereceği bir pıhtı) aldı. Sonra kalbini zemzem suyu ile yıkayıp yerine koydu. Bu olay, onun kalbinin her türlü kötülükten arındırıldığına bir işaret olarak kabul edilir.
Altı yaşına geldiğinde, annesi Âmine onu, Medine'deki akrabalarını ziyaret etmek ve babasının kabrini görmek için yanına aldı. Dönüş yolunda, Ebva denilen yerde annesi Âmine de vefat etti. Artık tamamen yetim kalan Hz. Muhammed, dedesi Abdülmuttalib'in himayesine girdi.
Abdülmuttalib, Mekke'nin saygın ve sözü geçen bir lideriydi. Torununa büyük bir sevgi ve şefkat gösterdi. Ancak Hz. Muhammed sekiz yaşına geldiğinde, dedesi de vefat etti. Dedesinin vasiyeti üzerine, bu sefer amcası Ebu Talib'in yanında kalmaya başladı.
Ebu Talib, ticaretle uğraşan ve sevilen bir kişiydi. Yeğeni Hz. Muhammed'e de iyi baktı, onu kendi çocuklarından ayırmadı. Hz. Muhammed, gençlik yıllarında amcasının yanında ticaretle uğraşmaya başladı. Bu sayede farklı yerler görme, farklı insanlarla tanışma ve ticari tecrübe kazanma fırsatı buldu.
Henüz yirmi yaşlarındayken, Mekkeli kabileler arasında çıkan ve Ficâr Savaşı olarak bilinen çatışmada yer aldı. Ancak bu, savaşmak için değil, amcalarının yanında, savaşın haksız tarafına ok taşımak gibi destek görevleriyle oldu.
Gençliğinden itibaren, toplum içinde son derece güvenilir ("el-Emin") biri olarak tanındı. İnsanlar ona değerli eşyalarını emanet eder, anlaşmazlıklarında onun hakemliğine başvururdu.
Yirmi beş yaşına geldiğinde, Hz. Hatice adında varlıklı ve saygın bir hanımefendi, onun dürüstlüğünü ve güvenilirliğini duydu. Hz. Hatice, kervanını yönetmesi için onu işe aldı. Yaptığı ticaretten beklenenden çok daha fazla kâr elde edildi. Hz. Hatice, onun bu başarısından ve üstün ahlakından etkilenerek ona evlilik teklif etti. Hz. Muhammed de bu teklifi kabul etti ve onunla evlendi. Bu evlilik, hayatında önemli bir dönüm noktası oldu.
Bir diğer önemli olay ise Hılful-Fudûl (Erdemliler Birliği) adlı bir harekete katılmasıydı. Mekke'de bir zayıf haksızlığa uğradığında, onun hakkını alıncaya kadar zalimle mücadele edeceklerine dair yemin eden bir grup genç oluşturmuştu. Hz. Muhammed genç yaşta bu birliğe katıldı ve peygamber olduktan sonra bile "Şayet bugün de böyle bir birliğe davet edilsem, yine icabet ederim" diyerek bu hareketi övdü.
Bu yıllar, onun peygamberlik görevine hazırlandığı, karakterinin ve toplumdaki güvenilirliğinin şekillendiği bir dönem olmuştur.