J.J. Rousseau ve Montesquieu'nün Mustafa Kemal'in Fikirlerine Etkisi
Mustafa Kemal Atatürk'ün düşünce dünyasının şekillenmesinde, Fransız Aydınlanması'nın iki önemli ismi olan Jean-Jacques Rousseau ve Montesquieu'nün önemli etkileri olmuştur. Atatürk, bu düşünürlerin eserlerini doğrudan veya dolaylı olarak incelemiş ve Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarken onların fikirlerinden ilham almıştır.
Montesquieu'nün Etkisi: Kuvvetler Ayrılığı
Montesquieu, en önemli eseri Kanunların Ruhu ile tanınır. Onun Mustafa Kemal üzerindeki en belirgin etkisi, kuvvetler ayrılığı ilkesidir.
- Montesquieu, devlet gücünün yasama, yürütme ve yargı olarak ayrı organlarda toplanması gerektiğini savunmuştur. Bu sistem, gücün tek bir elde toplanmasını engelleyerek despotizmi önlemeyi amaçlar.
- Mustafa Kemal, bu fikri benimsemiş ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na uyarlamıştır. 1924 Anayasası ile birlikte, devletin yapısı bu üç temel kuvvet etrafında şekillenmiştir.
- Bu sistem, hukuk devleti anlayışının ve bireyin özgürlüklerinin güvence altına alınmasının temel taşlarından biridir.
J.J. Rousseau'nun Etkisi: Genel İrade ve Laiklik
Rousseau'nun temel eseri Toplum Sözleşmesi'dir. Onun fikirlerinin Mustafa Kemal üzerindeki iki ana etkisi genel irade ve laiklik ile ilişkilidir.
- Genel İrade (Volonté Générale): Rousseau, egemenliğin kaynağının halk olduğunu ve devletin, halkın ortak iradesi (genel irade) doğrultusunda yönetilmesi gerektiğini savunur. Bu irade, bireylerin kişisel çıkarlarının üzerinde, toplumun ortak iyiliğini hedefler.
- Mustafa Kemal, bu fikri "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ilkesiyle Türk siyasi hayatına taşımıştır. TBMM'nin kuruluşu ve cumhuriyetin ilanı, egemenliğin halka devredilmesinin somut adımlarıdır.
- Laiklik: Rousseau, din ve devlet işlerinin ayrılması gerektiğini düşünmüştür. Ona göre, siyasi bir topluluğun dini, vatandaşlık görevlerine sadakati öne çıkaran sivil bir din olmalıdır.
- Bu düşünce, Mustafa Kemal'in laiklik ilkesinin temel dayanaklarından birini oluşturur. 1928'de "Devletin dini İslam'dır" ibaresinin anayasadan çıkarılması ve 1937'de laikliğin anayasaya girmesi, din ile devlet işlerinin ayrıştırılması yönünde atılan radikal adımlardır.
Ortak Etki: Akılcılık ve İlerleme
Her iki düşünür de akıl ve bilimi toplumsal yaşamın ve devletin temeli olarak görür. Mustafa Kemal'in "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" sözü, bu Aydınlanma düşüncesinin bir yansımasıdır. Geleneksel ve dogmatik düşüncelerin yerine, akılcı ve bilimsel bir yaklaşımı benimsemesi, onun hem eğitim hem de hukuk reformlarında belirleyici olmuştur.
Sonuç olarak, Montesquieu'nün kuvvetler ayrılığı fikri Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet yapısını, Rousseau'nun genel irade ve laiklik anlayışı ise cumhuriyetin felsefi temellerini ve toplumsal düzenini şekillendirmede önemli rol oynamıştır. Mustafa Kemal, bu fikirleri olduğu gibi almak yerine, Türk toplumunun ihtiyaçları ve koşulları doğrultusunda yorumlayarak uygulamıştır.