Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemine damga vuran padişahlardan II. Abdülhamid, tarih yazımında en çok tartışılan figürlerden biridir. Onunla özdeşleşen "Kızıl Sultan" lakabı ise yıllardır hem popüler kültürde hem akademik çevrelerde merak konusu olmuştur. Bu yazıda, bu tartışmalı lakabın kökenlerini, kimler tarafından ne amaçla kullanıldığını ve tarihsel bağlamını inceleyeceğiz.
Lakap, ilk kez Fransız yazar ve tarihçi Albert Vandal'ın 19. yüzyılın sonlarında yayımlanan eserlerinde, "Le Sultan Rouge" (Kızıl Sultan) ifadesiyle II. Abdülhamid için kullanılmıştır. Vandal, bu ifadeyle Abdülhamid'in mutlakiyetçi, baskıcı ve sert yönetim tarzını vurgulamayı amaçlamıştır. "Kızıl" kelimesi burada hem kan rengini çağrıştırarak şiddeti, hem de dönemin Avrupa'sında "tehlikeli" görülen Doğu'ya özgü despotizmi sembolize ediyordu.
II. Abdülhamid (1876-1909), Osmanlı'nın dağılma sürecinde merkezi otoriteyi güçlendirmeye çalışan, İslamcılık ve Osmanlıcılık politikalarını benimseyen, modernleşme hamleleriyle birlikte istibdat (baskı) rejimiyle anılan bir padişahtı.
Lakap, zamanla Batı merkezli tarih anlatısının bir parçası oldu. Ancak günümüz tarihçiliğinde bu tek taraflı bakış eleştirilmektedir.
"Kızıl Sultan" lakabı, II. Abdülhamid'in tarihsel kişiliğini anlatmaktan çok, onun hakkındaki batılı siyasi ve kültürel tutumu yansıtır. Bu niteleme, dönemin güç mücadeleleri, emperyal çıkarlar ve medya propagandası ile iç içe geçmiş bir algı operasyonunun ürünüdür. Tarihi şahsiyetleri anlamak, onları dönemlerinin koşulları içinde, tüm yönleriyle ve tek bir sıfatın dar kalıplarına hapsolmadan değerlendirmeyi gerektirir. II. Abdülhamid de bu bağlamda, hem reformcu hem otoriter, hem direnişçi hem de pragmatist yönleriyle incelenmesi gereken kompleks bir lider olarak karşımıza çıkar.
Özetle, "Kızıl Sultan" lakabı, başta Batılı çevreler olmak üzere, II. Abdülhamid'in yönetim tarzını eleştirenler tarafından ona takılmış, zamanla siyasi bir sembol haline gelmiş ve tarih yazımında derin izler bırakmıştır.