İsviçre Medeni Kanunu'nun (Zivilgesetzbuch, ZGB) kabulü, yalnızca bir ülkenin hukuk sistemini birleştirmekle kalmamış, aynı zamanda 20. yüzyılın en etkili ve örnek alınan hukuk metinlerinden birini ortaya çıkarmıştır. Bu süreç, modern medeni hukukun gelişiminde çığır açıcı bir rol oynamıştır.
19. yüzyılın sonlarına kadar İsviçre, kantonların kendi özel hukuk kurallarını uyguladığı parçalı bir hukuk yapısına sahipti. Bu durum, ticari ilişkileri zorlaştırıyor, hukuki belirsizlik yaratıyor ve ulusal birliği sekteye uğratıyordu. Federal bir medeni kanun ihtiyacı, modernleşen İsviçre toplumunun kaçınılmaz talebi haline geldi.
Kanunun mimarı, Bern Üniversitesi'nden hukuk profesörü Eugen Huber'dir. Huber, görevi 1892'de üstlendi ve titiz bir çalışmayla mevcut kanton hukuklarını, Alman Pandekt hukukunu ve zamanın ihtiyaçlarını harmanlayarak yepyeni, sistematik bir metin oluşturdu. Hazırladığı taslak, açık, anlaşılır dili ve pratik yaklaşımıyla dikkat çekiyordu.
İsviçre Medeni Kanunu, sömürgecilik yoluyla veya gönüllü iktibaslarla dünyanın dört bir yanında örnek alındı. En önemli etkisi, 1926'da Türkiye Cumhuriyeti tarafından, neredeyse aynen çevrilerek kabul edilmesi oldu. Ayrıca, çeşitli değişikliklerle Çin, Japonya, Peru gibi birçok ülkenin medeni hukuk sistemlerinin temelini oluşturdu. Kanun, esnek yapısı sayesinde günümüze dek geliştirilerek uygulanmaya devam etmektedir.
İsviçre Medeni Kanunu'nun kabulü, sadece teknik bir hukuk metni hazırlama süreci değil, aynı zamanda bir ulusun sosyal, ekonomik ve kültürel hayatını modern prensiplerle düzenleme iradesidir. Eugen Huber'ın dehasıyla şekillenen bu kanun, yalınlığı, esnekliği ve adalet anlayışıyla hukuk tarihinde ölümsüz bir iz bırakmıştır.