İlk Çağ Felsefesi, insan düşüncesinin doğa, evren ve varlık üzerine yoğunlaştığı, mitolojiden akılcı açıklamalara geçişin yaşandığı önemli bir dönemdir. Bu dönemde, farklı coğrafyalarda ve kültürlerde çeşitli felsefi akımlar ortaya çıkmıştır.
Doğa filozofları, evrenin temel maddesini (arkhe) araştırmışlardır.
Evrenin atomlardan ve boşluktan oluştuğunu savunmuşlardır.
Bilginin göreceli olduğunu ve hakikate ulaşmanın mümkün olmadığını savunmuşlardır.
Bilginin doğuştan geldiğini ve sorgulama yoluyla ortaya çıkarılabileceğini savunmuştur. "Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir" sözüyle bilinir.
İdealar kuramıyla tanınır. Ona göre, gerçek varlıklar idealardır ve duyular dünyası, ideaların bir yansımasıdır.
Mantık, etik, siyaset ve doğa felsefesi alanlarında önemli çalışmalar yapmıştır. Platon'un öğrencisidir, ancak idealar kuramına karşı çıkmıştır.
MÖ 3. yüzyılda Kıbrıslı Zenon tarafından kurulmuştur. Evrenin akılcı bir düzene sahip olduğunu, insanın bu düzene uyum sağlayarak mutluluğa ulaşabileceğini savunur. Duygusal tepkilerden arınmayı ve erdemli yaşamayı hedefler.
MÖ 4. yüzyılın sonlarında Epikuros tarafından kurulmuştur. Yaşamın amacının acıdan kaçınmak ve hazza ulaşmak olduğunu savunur. Ancak bu haz, basit ve doğal ihtiyaçların karşılanmasıyla elde edilen dinginlik halidir.
Şüphecilik olarak da bilinir. Kesin bilgiye ulaşmanın mümkün olmadığını savunur. Bu nedenle, yargılardan kaçınmayı ve iç huzuru korumayı hedefler.
İlk Çağ Felsefesi, sonraki dönemlerdeki felsefi düşünceleri derinden etkilemiştir. Özellikle, Antik Yunan felsefesi, Rönesans ve Aydınlanma dönemlerinde yeniden keşfedilerek Batı düşüncesinin gelişimine önemli katkılar sağlamıştır.