30 Ekim 1918'de, Limni Adası'nın Mondros Limanı'nda demirli Agamemnon zırhlısında imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'ndaki yenilgisini resmileştiren ve Anadolu'nun işgal kapılarını açan kritik bir belgedir. İtilaf Devletleri adına İngiliz Amiral Calthorpe ile Osmanlı heyeti adına Bahriye Nazırı Rauf Bey (Orbay) tarafından imzalanan bu antlaşma, 25 maddeden oluşmaktaydı.
1918 yılının sonbaharında, Osmanlı Devleti için savaşın sonu gelmişti. Bulgaristan'ın savaştan çekilmesiyle İstanbul-Anadolu bağlantısı kesilmiş, Filistin ve Suriye cephelerinde yaşanan ağır yenilgiler sonucunda sadrazam Talât Paşa istifa etmişti. Yeni hükümeti kuran Ahmet İzzet Paşa, ateşkes görüşmeleri için bir heyet oluşturdu. Görüşmelerde İtilaf Devletleri, özellikle de İngiltere, Osmanlı Devleti'ni tam teslimiyete zorlayan şartlar öne sürdü.
"Çanakkale ve İstanbul Boğazları açılacak ve Karadeniz'e geçiş serbest olacak, bu geçiş güvenliğini sağlamak için Çanakkale ve İstanbul Boğazlarındaki istihkamlar İtilaf Devletleri tarafından işgal edilecektir."
Yorum: Bu maddeyle Osmanlı Devleti'nin başkenti İstanbul fiilen İtilaf kontrolüne girmiş, devletin egemenliği sembolik hale gelmiştir. Boğazların kontrolü, İtilaf Devletlerine Karadeniz'e askeri harekat imkanı sağlamıştır.
"Osmanlı ordusu terhis edilecek, ağır silahlar, cephane, donanma, ulaşım araçları İtilaf Devletlerine teslim edilecektir."
Yorum: Osmanlı Devleti savunmasız bırakılmış, işgallere karşı direnme kapasitesi elinden alınmıştır. Ancak bu madde, küçük silahların teslim edilmemesi ve terhis işlemlerinin yavaş ilerlemesi sayesinde, Kurtuluş Savaşı'nın örgütlenmesine zemin hazırlamıştır.
"İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıkarsa, herhangi bir stratejik noktayı işgal etme hakkına sahip olacaktır."
Yorum: Antlaşmanın en tehlikeli ve esnek maddesidir. "Stratejik nokta" ve "güvenliği tehdit" kavramları İtilaf Devletlerinin keyfi yorumuna açık bırakılmış, bu madde Anadolu'nun işgali için hukuki dayanak olarak kullanılmıştır. Örneğin, bir Yunan gemisinin İzmir'de karaya oturması bile "güvenliği tehdit" olarak yorumlanmıştır.
"Demiryolları, limanlar, telgraf ve haberleşme istasyonları İtilaf Devletlerinin denetimine bırakılacaktır."
Yorum: Ülke içi iletişim ve ulaşım İtilaf kontrolüne geçerek, Osmanlı yönetiminin etkinliği büyük ölçüde kısıtlanmıştır. Bu durum, milli mücadelenin örgütlenmesini zorlaştırmak isteyen işgal güçlerine önemli bir avantaj sağlamıştır.
"Vilayet-ı Sitte'de (Erzurum, Van, Elazığ, Diyarbakır, Sivas, Bitlis) karışıklık çıkarsa, İtilaf Devletleri bu vilayetlerin herhangi bir kısmını işgal edebilecektir."
Yorum: Bu madde, açıkça Doğu Anadolu'da bir Ermeni devleti kurulması projesine zemin hazırlamak amacıyla eklenmiştir. "Karışıklık" ifadesi yine keyfi yoruma açıktır ve bölgenin işgalini kolaylaştırmayı hedeflemiştir.
Mondros Ateşkes Antlaşması, bir "ateşkes" adı taşısa da, şartları itibariyle bir "teslim antlaşması" niteliğindeydi. Osmanlı yönetimi, antlaşmayı "en hafif şartlarla" kurtulma umuduyla imzaladığını düşünse de, uygulamada maddelerin İtilaf Devletleri tarafından en geniş ve keyfi şekilde yorumlanacağı kısa sürede anlaşıldı.
Bu antlaşma, Türk milleti için bir travma ve uyanış anı olmuştur. Vatanın parçalanma tehlikesi karşısında, Anadolu'da milli bilincin yeniden canlanmasına ve Misak-ı Milli sınırlarını çizecek olan milli iradenin tecelli etmesine yol açmıştır. Bu nedenle Mondros, hem bir sonun hem de yepyeni bir başlangıcın –Türk İstiklal Mücadelesi'nin– habercisi olarak tarihteki yerini almıştır.
Sonuç olarak, Mondros Ateşkes Antlaşması sadece bir savaşı bitiren belge değil, aynı zamanda yeni bir savaşın –Kurtuluş Savaşı'nın– kaçınılmaz hale gelmesini sağlayan ve modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sürecini tetikleyen tarihi bir dönüm noktasıdır.