Ursula K. Le Guin'in “Mülksüzler” (The Dispossessed) adlı başyapıtı, bilimkurgu edebiyatının en derin sosyopolitik analizlerinden birini sunar. Romanın merkezinde, Shevek adlı fizikçi durur. O, hem bir birey hem de iki zıt toplum arasında köprü kurmaya çalışan bir elçi olarak karşımıza çıkar. Anarres gezegeninde doğmuş, mülkiyetin olmadığı, özgürlükçü ve dayanışmacı bir toplumda yetişmiş bir dâhidir.
Shevek'in karakter yayı, bu iki gezegen arasındaki gerilimle şekillenir.
Shevek'in en büyük mücadelesi, dâhi bir birey olma dürtüsü ile toplumun bir parçası olma sorumluluğu arasındadır. Anarres'de “kişisel mülk” olmayabilir, ancak Shevek'in zihni ve keşfi onun en kişisel “mülkü” gibidir. Bunu toplumla nasıl paylaşacağı, romanın temel sorularından biridir.
Shevek, “duvar” metaforunun somutlaşmış halidir. Anarres'deki toplumsal duvarları, Urras'taki sınıf duvarlarını ve nihayetinde iki gezegen arasındaki iletişim duvarını yıkmak için çabalar. Onun nihai amacı, “birleştirici” olmaktır: Fizik kuramıyla uzay ve zamanı, sosyal misyonuyla da iki dünyayı birleştirmek ister.
Le Guin, Shevek aracılığıyla okuyucuya şu soruları sordurur: Gerçek özgürlük nedir? Mükemmel bir toplum var mıdır? Değişim ve devrim, şiddetle mi yoksa fikirlerle mi gelir? Shevek, tüm bu sorulara diyaloglar, sabır ve radikal bir güven ile cevap arayan bir karakterdir. Onun hikayesi, bir ütopya eleştirisi olduğu kadar, asla vazgeçmeyen insan ruhunun da bir destanıdır.
Sonuç olarak, Shevek sadece bir bilimkurgu karakteri değil; etik, sorumluluk ve umut üzerine derin düşüncelere davet eden, unutulmaz bir edebi mirastır. 🕊️