İslam edebiyatının en samimi, en lirik ve en köklü türlerinden biri olan naat, Hz. Muhammed’i (s.a.v.) sevgi, saygı ve özlemle anan, onu öven şiirlerdir. Arapça kökenli olan "naat" kelimesi, "vasfetmek, niteliklerini saymak" anlamına gelir. Türk, Arap, Fars, Urdu gibi birçok İslam milletinin edebiyatında asırlardır işlenen bu tür, sadece bir edebi form değil, aynı zamanda bir manevi bağ ve sevgi ifadesi olarak kabul edilir.
Naat geleneği, İslamiyet'in doğuşuyla birlikte başlar. İlk örnekleri, sahabe şairler tarafından verilmiştir. Hasan bin Sabit, Ka'b bin Züheyr ve Abdullah bin Revaha gibi şairler, Peygamber Efendimiz için yazdıkları şiirlerle bu türün temellerini atmışlardır. Özellikle Ka'b bin Züheyr'in "Kaside-i Bürde"si, bu alanın ilk ve en meşhur örneklerindendir.
Zamanla naat, coğrafyaları aşarak büyük bir birikim oluşturmuştur. Mevlana Celaleddin Rumi, Yunus Emre, Süleyman Çelebi, Nâbî, Fuzuli gibi büyük şair ve mutasavvıflar, naat yazmış ve bu geleneği zenginleştirmişlerdir. Süleyman Çelebi'nin Vesiletü'n-Necat (Mevlid) isimli eseri, Türkçe yazılmış en kapsamlı ve halk tarafından benimsenmiş naat örneğidir.
Naatlar genellikle kaside, gazel, mesnevi gibi klasik İslam edebiyatı nazım şekilleriyle yazılır. İçerik olarak şu temalar öne çıkar:
Naat geleneği, yazılı edebiyatın yanı sıra musiki ile iç içe geçmiştir. Özellikle Türk ve Pakistan-Hint musiki kültüründe, bestelenmiş naatlar büyük bir dinleyici kitlesine ulaşır. Cami ve tekkelerde okunan naatlar, dini musikinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Günümüzde de bu gelenek canlılığını korumaktadır. Hem geleneksel formatta hem de modern şiir ve müzik anlayışıyla naatlar yazılmakta ve bestelenmektedir. Bu durum, Peygamber sevgisinin evrenselliğini ve zaman üstü niteliğini gösterir.
Naat, İslam kültür ve medeniyetinin yüreğinden doğan bir sevgi ve sanat ırmağıdır. Sadece edebi bir tür olmanın ötesinde, inananların gönlündeki Peygamber sevgisini dile getiren, kuşaktan kuşağa aktarılan manevi bir mirastır. Naat okumak veya dinlemek, bir anlamda Hz. Muhammed'i (s.a.v.) anmak, onu daha iyi tanımak ve onun getirdiği evrensel mesajları hatırlamak için bir vesiledir.