Antinatalizm, kelime anlamı olarak "doğuma karşı" demektir. Bu felsefi ve politik yaklaşım, nüfus artış hızının bilinçli olarak azaltılmasını, hatta bazı radikal yorumlarında nüfusun kontrollü bir şekilde düşürülmesini savunur. Temel argümanı, kontrolsüz nüfus artışının çevresel tahribat, kaynak kıtlığı ve yaşam kalitesinde düşüşe yol açtığı yönündedir.
Antinatalist politikalar, genellikle doğurganlık hızını düşürmeye yönelik teşvik, eğitim ve bazen de zorlayıcı önlemleri içerir.
Aile planlaması eğitimleri, küçük aile modelinin avantajlarının anlatılması ve nüfus-artışının uzun vadeli sonuçlarına dair toplumsal farkındalık yaratılması en yaygın yöntemlerdir.
Doğum kontrol hapları, prezervatif, spiral gibi yöntemlerin ücretsiz veya çok ucuz temini ve bu konudaki tabuların yıkılması hedeflenir.
Evlilik yaşının yükseltilmesi, zorunlu eğitim süresinin uzatılması gibi dolaylı yöntemlerin yanı sıra, Çin'in tek çocuk politikası gibi (1979-2015) radikal ve tartışmalı doğrudan müdahaleler de bu kapsamda değerlendirilir.
Nüfusu yaşlanan ancak doğurganlığı düşük ülkeler, antinatalist politikaları sıkı göç kontrolleri ile dengelemeye çalışabilir. Aksi takdirde, nüfus yapısı bozulabilir.
Çin (Tek çocuk politikası) ve Hindistan (1970'lerdeki zorlamalı kısırlaştırma kampanyaları) en sert örneklerdir. Buna karşılık, İran 1980'lerde başarılı bir aile planlaması programıyla doğurganlığı hızla düşürmüş, daha sonra nüfus yaşlanınca politikasını tersine çevirmiştir. Singapur ise teşvikler ve eğitimle benzer bir başarı elde etmiştir.
Antinatalist politikalar, kısa vadede nüfus artış hızını düşürmede etkili olsa da, uzun vadede dengeyi gözeten, insan haklarına saygılı ve esnek olmak zorundadır. İdeal olan, bireylerin özgürce karar verebildiği, ancak küçük aileyi cazip kılan eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerinin kurulduğu bir yaklaşımdır. Nüfus politikaları, yalnızca sayısal hedefler değil, yaşam kalitesi ve sürdürülebilirlik perspektifiyle ele alınmalıdır.