Oluşçuluk, evrenin ve varlığın temelinde statik bir özün değil, sürekli bir değişim ve akışın yattığını savunan felsefi bir yaklaşımdır. Bu perspektife göre, hiçbir şey sabit ve kalıcı değildir; her şey sürekli bir oluş ve dönüşüm sürecindedir. Oluşçuluk, Batı felsefesinde Herakleitos ile başlayan ve günümüzde de farklı yorumlarla devam eden köklü bir düşünce geleneğidir.
Oluşçuluk düşüncesinin kökleri, Antik Yunan filozofu Herakleitos'a kadar uzanır. Herakleitos, "Aynı nehirde iki kez yıkanılamaz" sözüyle, her şeyin sürekli bir akış halinde olduğunu vurgulamıştır. Platon da, duyular dünyasının sürekli bir değişim içinde olduğunu belirtmiş, ancak idealar dünyasının değişmez ve ebedi olduğunu savunmuştur.
Oluşçuluk, modern felsefede özellikle Henri Bergson ve Alfred North Whitehead gibi düşünürler tarafından yeniden yorumlanmıştır. Bergson, zamanın doğrusal olmadığını, sürenin (durée) bilincimizde deneyimlediğimiz akışkan bir gerçeklik olduğunu savunmuştur. Whitehead ise, evreni "olaylar"dan oluşan dinamik bir süreç olarak görmüş ve "süreç felsefesi" olarak adlandırılan bir yaklaşım geliştirmiştir.
Oluşçuluk, her şeyin sürekli değiştiğini savunarak, bilginin ve ahlaki değerlerin temellerini sarsmakla eleştirilmiştir. Ayrıca, sürekli değişimin kaosa yol açabileceği ve düzenin sağlanmasının zorlaşabileceği de öne sürülmüştür. Ancak oluşçular, değişimin bir kaos değil, sürekli bir yaratıcılık ve yenilenme süreci olduğunu savunurlar.