Osmanlı Devleti'nin sosyo-ekonomik hayatı, devletçi ve gelenekçi bir anlayışla şekillenmişti. Ekonomi, temel olarak tarım, zanaat ve ticaret üzerine kuruluydu ve toplumun büyük çoğunluğu kırsalda yaşayıp geçimini tarımdan sağlıyordu.
Osmanlı toplumu, yönetenler (askerî sınıf) ve yönetilenler (reaya) olmak üzere iki ana gruba ayrılırdı.
Toplum, millet sistemi denilen bir yapıyla örgütlenmişti. Müslümanlar, Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler gibi her dini grup, kendi hukuk kurallarına göre yaşar ve kendi dini lideri tarafından yönetilirdi. Bu sistem, farklı inançların bir arada yaşamasını kolaylaştırmıştır.
Osmanlı ekonomisinin bel kemiği tarımdı. Toprağın mülkiyeti devlete aitti ve bu sistem "mîrî arazi" olarak adlandırılırdı. Üç önemli toprak sistemi vardı:
Şehirlerdeki ekonomik hayat, lonca denilen esnaf örgütleri etrafında düzenlenmişti. Loncaların başlıca işlevleri şunlardı:
Osmanlı Devleti, coğrafi konumu sayesinde önemli ticaret yollarının (İpek ve Baharat Yolu) üzerinde bulunuyordu. Kervansaraylar, tüccarların konaklaması ve mallarını güvende tutması için inşa edilmişti. Ancur, Coğrafi Keşifler'den sonra bu yollar önemini yitirmeye başladı.
Osmanlı devleti, tüketiciyi korumak ve piyasayı dengelemek için narh sistemini uygulardı. Kadılar, temel ihtiyaç maddeleri için (ekmek, et vb.) azami fiyat (tavan fiyat) belirlerdi. Bu fiyatın üzerinde satış yapmak yasaktı.
Osmanlı sosyo-ekonomik düzeni, 17. yüzyıla kadar oldukça istikrarlı bir şekilde işlemiştir. Ancak, Coğrafi Keşifler, tımar sisteminin bozulması, savaşların uzun sürmesi ve Celali İsyanları gibi nedenlerle bu dengeli yapı zamanla bozulmuş, bu da devletin genel olarak gerilemesinde önemli bir etken olmuştur.