Programlı öğretim, B.F. Skinner'ın edimsel koşullanma ilkelerine dayanan ve öğrenme sürecini bireyselleştirilmiş, sistematik bir yapıya kavuşturan bir öğretim yaklaşımıdır. Bu yaklaşım, öğrencinin kendi hızında ilerlemesine, anında dönüt almasına ve her adımda başarı duygusu yaşamasına olanak tanır. Türk eğitim literatüründe bu ilkeleri akılda kalıcı şekilde özetleyen "KebaP" kısaltması yaygın olarak kullanılır.
Programlı öğretim, karmaşık bir konunun, öğrencinin kolaylıkla üstesinden gelebileceği mantıksal ve sıralı küçük birimlere ayrıldığı; her birimin hedeflerinin açıkça belirlendiği ve öğrencinin bir sonraki birime geçmeden önce o birimi tamamen öğrenmesinin beklendiği bir süreçtir. Temel aracı, programlı öğretim kitapları veya bilgisayar yazılımlarıdır.
Öğretilecek içerik, birbirini takip eden, basitten karmaşığa doğru sıralanmış en küçük bilgi birimlerine (çerçevelere) ayrılır. Her adım, bir öncekinin üzerine inşa edilir. Amaç, öğrencinin hataya düşme olasılığını en aza indirerek sürekli başarı duygusunu pekiştirmektir.
Öğrenci, her bir küçük adımda pasif bir alıcı değil, aktif bir katılımcıdır. Her bilgi çerçevesinden sonra, öğrenciden bir soruyu yanıtlaması, bir boşluğu doldurması veya bir problemi çözmesi beklenir. Bu, dikkati sürekli canlı tutar ve öğrenmeyi kalıcı hale getirir.
Bu ilke, programlı öğretimin en özgün yanlarından biridir. Her öğrenci, kavrama hızına göre ilerler. Hızlı öğrenen bir sonraki çerçeveye geçerken, daha yavaş öğrenen ek tekrar ve alıştırma yapma şansı bulur. Geleneksel sınıf ortamındaki "tek tip hız" sorununu ortadan kaldırır.
KebaP'ın yanı sıra, programlı öğretimin diğer kritik ilkeleri şunlardır:
Sonuç olarak, KebaP modeli ile özetlenen programlı öğretim ilkeleri, özellikle temel bilgi ve becerilerin kazandırılmasında, uzaktan eğitimde ve bireysel çalışma materyallerinde etkili bir araç olarak kullanılabilir. Ancak, tek başına değil, diğer öğretim yöntemleriyle desteklendiğinde daha dengeli ve bütüncül bir öğrenme deneyimi sunar.