Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yılları, köklü değişimlerin ve toplumu modern bir ulus-devlet çatısı altında birleştirme çabalarının yoğun olarak yaşandığı bir dönemdi. Bu değişimlerden biri, toplumsal hayatta anında görünür hale gelen ve sembolik anlamı çok güçlü olan Şapka Kanunu ve beraberindeki kılık kıyafet düzenlemesidir. Bu yazı, bu kanunun arka planını, içeriğini, toplumsal etkilerini ve tarihsel önemini ele alacaktır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, toplumda bir kıyafet çeşitliliği hâkimdi. Fes, sarık, kavuk, başlık ve çeşitli yerel giysiler kullanılıyordu. Özellikle fes, II. Mahmud döneminden itibaren resmi bir başlık haline gelmiş ve zamanla Müslüman tebaanın bir simgesi olarak görülmeye başlanmıştı. Ancak, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin önder kadrosu, çağdaşlaşma hedefi doğrultusunda, giyim kuşamın da batılı normlara uygun hale getirilmesi gerektiğine inanıyordu. Kıyafet, sadece bir örtünme aracı değil, aynı zamanda bir zihniyet ve kimlik göstergesi olarak değerlendiriliyordu.
25 Kasım 1925 tarihinde TBMM’de kabul edilen “Şapka İktisası Hakkında Kanun” (Şapka Giyilmesi Hakkında Kanun) ile Türk halkına başlık olarak şapka giyilmesi zorunluluğu getirildi. Kanun, oldukça kısa ve nettir:
Kanunun hemen ardından, 3 Aralık 1934 tarihinde çıkarılan “Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun” ile din adamlarının (hoca, imam, şeyh, derviş vb.) dini kıyafetlerini sadece ibadet yerlerinde giyebileceği, diğer zamanlarda ve kamusal alanlarda giyinemeyeceği hükme bağlandı. Bu kanunla cüppe, sarık gibi geleneksel dinî kıyafetlerin kamusal alan dışına çıkarılması amaçlandı.
Şapka Kanunu’nun birden fazla amacı vardı:
Şapka, bu bağlamda, sadece bir aksesuar değil, laik, modern ve batılı yaşam tarzının somut bir temsili haline geldi.
Kanun, özellikle dini ve muhafazakar kesimlerden büyük tepki gördü. “Şapka Devrimi” olarak anılan bu süreçte, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da protesto gösterileri ve isyanlar (örneğin, Şeyh Said İsyanı kanundan önce çıkmış olsa da ortamı gerginleştirmişti, Rize’deki bazı olaylar) yaşandı. İsyancılar ve kanuna karşı çıkanlar için ağır cezalar öngörüldü ve İstiklal Mahkemeleri aracılığıyla bu cezalar uygulandı.
Zaman içinde kanun toplum tarafından benimsendi. Şapka, erkek kıyafetinin vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Kadın kıyafetinde ise böyle yasal bir zorunluluk getirilmedi; peçe ve çarşafın kaldırılması teşvik edildi, kadınların modern, batı tarzı kıyafetler giymesi özendirildi.
Şapka Kanunu, Türk modernleşme tarihinin en radikal ve görünür reformlarından biri olarak değerlendirilir. Laiklik ilkesinin toplumsal hayata en doğrudan müdahalesi olarak görülür. Eleştirenler, bunun bir “kılık kıyafet dayatması” olduğunu ve toplumsal çeşitliliği baskıladığını savunurken, destekleyenler ise bunun, yeni bir ulus inşası ve çağdaşlaşma sürecinde kaçınılmaz bir adım olduğunu ileri sürer.
Sonuç olarak, Şapka Kanunu ve kılık kıyafet düzenlemesi, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin geleneksel bir imparatorluk toplumundan modern bir ulus-devlete dönüşme çabasının en çarpıcı ve tartışmalı sembollerinden biri olarak tarihteki yerini almıştır.