Sevr Antlaşması, 10 Ağustos 1920'de Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan ve Türk milleti için tam bir ölüm fermanı niteliği taşıyan bir belgedir. Ancak bu antlaşma hiçbir zaman yürürlüğe girmedi ve tarih sahnesinde "geçersiz" olarak kayıtlara geçti. Peki, resmi olarak imzalanmış bu antlaşma neden geçersiz sayıldı?
Antlaşma imzalandığında, Anadolu'da Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Milli Mücadele başlamıştı. TBMM'nin kurulması ve düzenli ordunun oluşturulmasıyla, antlaşmanın uygulanması fiilen imkansız hale geldi. Türk milleti, antlaşma şartlarını kabul etmeyerek savaşa devam etti.
Sevr Antlaşması, Osmanlı saltanat şurası tarafından kabul edilse de, meclis (Meclis-i Mebusan) tarafından onaylanmadı. Meclis, işgal altındaki İstanbul'da çalışamaz haldeydi ve antlaşma hiçbir zaman yasal prosedürü tamamlayamadı.
Antlaşmayı imzalayan Osmanlı heyeti, fiilen işgal güçlerinin kontrolü altındaydı. Padişah Vahdettin ve hükümeti, İstanbul'da İtilaf Devletleri'nin baskısı altında hareket ediyordu. Bu durum, antlaşmanın özgür iradeyle yapılmadığı eleştirisine yol açtı.
Sevr Antlaşması, bir devletin bağımsızlığını ve egemenliğini tamamen yok sayan maddeler içeriyordu. Antlaşmanın:
Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sonuçlanması üzerine, 24 Temmos 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması, Sevr'i tamamen geçersiz kıldı. Lozan, Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ve egemenliğini tüm dünyaya kabul ettirdi.
Sevr Antlaşması'nın kaderi şu kronolojik gelişmelerle belirlendi:
Sevr Antlaşması, tarihte imzalanıp da uygulanamayan nadir antlaşmalardan biridir. Türk milletinin direnişi, bu antlaşmayı kağıt üzerinde bıraktı. Sevr'in geçersiz sayılması, sadece hukuki bir durum değil, aynı zamanda bir milletin bağımsızlık iradesinin zaferidir. Bu süreç, "milli egemenlik" kavramının ne kadar hayati olduğunu tüm dünyaya gösterdi.
Bugün Sevr Antlaşması, tarih kitaplarında nasıl teslim olunmaması gerektiğinin ve ulusal direnişin neleri başarabileceğinin en çarpıcı örneklerinden biri olarak anlatılmaktadır.