Edebiyatta, anlatımı daha etkili, daha güzel ve daha zengin kılmak için kullanılan özel ifade biçimlerine söz sanatları veya edebi sanatlar denir. Bu sanatlar, duygu ve düşünceleri daha canlı ve kalıcı hale getirir.
Bir varlığın veya kavramın, başka bir varlığa/kavrama benzetilerek anlatılmasıdır. Benzetmede dört temel unsur vardır:
Örnek: "Aslan gibi bir çocuk."
(Benzeyen: çocuk, Kendisine Benzetilen: aslan, Benzetme Edatı: gibi, Benzetme Yönü: güçlülük)
İnsana özgü bir özelliğin, insan dışındaki bir varlığa (hayvan, bitki, eşya, doğa olayı vb.) aktarılmasıdır. Kişileştirme, bir benzetmenin özel bir halidir.
Örnek: "Yalnızlığın okşadığı kalbime, bahar getirdin." (Yalnızlık ve bahar, insan gibi davranıyor.)
İnsan dışındaki varlıkların (hayvan, bitki, eşya) konuşturulmasıdır. Kişileştirmeden farkı, varlığın sadece insan gibi davranmakla kalmayıp, insan gibi konuşmasıdır.
Örnek: "Tilki, üzümleri yemek ister ama ulaşamaz. Sonra dönüp şöyle der: 'Zaten hepsi ekşiymiş!'"
Bir durumu, olayı veya niteliği, olduğundan çok daha fazla veya az göstermektir. Amacı, anlatılanı daha etkileyici kılmaktır.
Örnek: "Gökyüzüne dokunsam ayı avuçlarımda tutacağım." (Olası olmayan bir durum abartılıyor.)
Birbirine zıt (karşıt) kavram, düşünce veya durumların bir arada kullanılmasıdır. Bu sanat, anlama güç katar.
Örnek: "Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz." (Ağlamak ve gülmek zıt eylemlerdir.)
Bir sözün, hem gerçek hem de mecaz anlamını düşündürecek şekilde kullanılmasıdır. Asıl kastedilen, mecaz anlamdır.
Örnek: "Bu makamı sana çok görmem." (Hem "yüksekten bakmam, kıskanmam" hem de "fazla bulmam, vermem" anlamlarını taşır. Asıl kastedilen birincisidir.)
Bir kişiyi, durumu veya olayı iğneleyici bir dille eleştirmek amacıyla, sözün tam tersinin kastedilmesidir. Alay ve eleştiri sanatıdır.
Örnek: "Senin bu yaptığın gerçekten çok zekice!" (Aslında yapılan işin aptalca olduğu vurgulanmak isteniyor.)
Bir sözün, benzerlik dışında başka bir ilişki (parça-bütün, iç-dış, sanatçı-eser, yer-insan vb.) kurularak başka bir söz yerine kullanılmasıdır.
Şairin, çok iyi bildiği bir şeyi bilmiyormuş gibi davranarak söz söylemesidir. Genellikle bir incelik yaratmak veya soru sormak için kullanılır.
Örnek: "Gözlerin midir cihanı haramîler gibi soyan? / Yoksa o gözlerin elmiş değil mi süzen kan?" (Şair, gözlerin güzel olduğunu çok iyi biliyordur ama bilmiyormuş gibi soruyor.)
Bir olayın meydana gelişini, gerçek sebebi dışında, hayali ve daha güzel bir sebebe bağlamaktır.
Örnek: "Güneş, senin doğduğunu görmek için doğuyor her sabah." (Güneşin doğuşunun gerçek sebebi dünyanın dönüşüdür, ama şair onu sevgilinin güzelliğine bağlıyor.)
Anlam bakımından birbiriyle ilgili sözcükleri bir arada kullanmaktır.
Örnek: "Kalem, defter, kitap, ödev, sınav... Tüm bunlar öğrenci hayatının vazgeçilmezleriydi." (Tüm kelimeler "okul" kavramı etrafında ilişkilidir.)
Söz arasında, herkesçe bilinen bir olaya, kişiye, inanca veya kıssaya işaret etmek, onu hatırlatmaktır.
Örnek: "Yoktur bu dünyada sana yakışan mesken, / Vefasız yâre benzer Yediğin her lokma Harun'un sofrasında." (Hz. Yusuf kıssasına ve Harun Reşid'in cömertliğine telmih vardır.)