Tecahül-i arif, Türk edebiyatında ve özellikle divan şiirinde sıkça kullanılan bir söz sanatıdır (edebî sanat). Kelime anlamı olarak "bilmezlikten gelme" demektir. Şairin, aslında çok iyi bildiği bir şeyi bilmiyormuş gibi görünerek, soru sorarak veya şaşkınlık ifade ederek anlatmasıdır.
Bu sanat, basit bir "bilmezlikten gelme" değildir. Amacı:
Fuzûlî'nin meşhur beyti bu sanatın en bilinen örneğidir:
"Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkitle ne bilir
Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç sâ'at."
🔍 Analiz: Fuzûlî, "Gecelerin ne kadar uzun olduğunu müneccim (yıldız falcısı) ve muvakkit (zaman ölçen) bilemez. Bu gam (aşk acısı) çekenlere sor, gecelerin kaç saat olduğunu onlar bilir." der. Aslında herkes gecenin kaç saat olduğunu bilir, ama şair aşk acısı çekenler için gecenin çok daha uzun ve çekilmez olduğunu vurgulamak için "bilmezlikten gelir".
Cahit Sıtkı Tarancı'nın "Otuz Beş Yaş" şiirinden:
"Dante gibi ortasındayız ömrün,
Delikten gözlüyor gibi dünyayı,
Göğsümüzde delikanlılar gibi
Bir çift yürek çarpıyor, ne bu, ne bu?"
🔍 Analiz: Şair, 35 yaşında olmasına rağmen hâlâ göğsünde iki yürek (coşku, heyecan) çarptığını söyler ve "bu nedir?" diye sorar. Aslında bunun heyecan ve yaşama sevinci olduğunu bilir, ama bilmezden gelerek duygusunu daha etkili ifade eder.
Bu sanat bazen istiare (eğretileme) ile karıştırılabilir. Aradaki temel fark:
Tecahül-i arif, edebiyatımızın ince zekâ ve üslup oyunlarından biridir. Şairin, okuyucuyu bildiği bir gerçeğe farklı bir kapıdan götürmesini, duygu ve düşünceleri daha derinden hissettirmesini sağlar. Sadece divan edebiyatında değil, modern şiirimizde de kendine yer bulmuş zarif ve etkili bir anlatım aracıdır.
🎨 Edebiyat, işte böyle sanatlarla kelimelere derinlik katar ve bize "bilineni bilinmezden gelerek" anlatmanın ne kadar güçlü bir yöntem olduğunu gösterir.