Klasik Türk edebiyatının en özgün ve derinlikli nazım şekillerinden biri olan Terci-i Bent, kelime anlamıyla "bendlerin seçilmesi, tercih edilmesi" demektir. Bu form, birbirine bağlı bentlerden oluşur ve her bendin sonunda, anlamı toparlayan veya derinleştiren bir vasıta beyti bulunur. Bu yapısıyla, uzun soluklu düşünceleri, felsefi sorgulamaları ve toplumsal eleştirileri ifade etmek için ideal bir araçtır.
Bağdatlı Ruhi (16. yüzyıl), Osmanlı Divan edebiyatının en güçlü sosyal eleştirmenlerinden ve en büyük Terci-i Bent şairlerindendir. Asker bir babanın oğlu olarak Bağdat'ta doğmuş, hayatının önemli bir kısmını Şam ve çevresinde geçirmiştir. Onu ölümsüz kılan eseri, 17 bentlik "Terci-i Bent"idir.
"Ruhiâ dil-şikâyetdendir âh u zarımız
Hem-nişîn-i hazân oldu gül-izârımız"
(Ey Ruhi! İnlememiz ve feryadımız gönül şikayetindendir. Gül yanaklımız, hazan mevsiminin arkadaşı oldu [yani soldu, gitti].)
Bu beyit, her bendin sonunda tekrarlanarak şiirin temel teması olan "dünyadan şikayet ve hayal kırıklığı" duygusunu pekiştirir.
Bağdatlı Ruhi'nin Terci-i Bent'i, sadece edebî bir şaheser değil, aynı zamanda 16. yüzyıl Osmanlı toplumuna ait canlı bir sosyolojik ve psikolojik tanıklıktır. Şair, klişe övgü ve aşk temalarının dışına çıkarak, toplumun çıplak gerçeklerini cesaretle ortaya koymuştur. Bu yönüyle Divan edebiyatında "hakikat söyleme" geleneğinin en önemli temsilcilerinden biri kabul edilir.
Sonuç olarak, Terci-i Bent nazım şekli, Bağdatlı Ruhi'nin kaleminde, edebî bir form olmanın ötesine geçerek, zamana meydan okuyan bir insanlık durumu manifestosuna dönüşmüştür. Onu okumak, sadece klasik şiiri değil, insan doğasının değişmeyen yönlerini de anlamak demektir.