3 Mart 1924 tarihi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini şekillendiren “Üç Kanun”un kabul edildiği gündür. Bu kanunlardan biri olan 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretimin Birleştirilmesi Yasası), eğitim alanında köklü bir dönüşümü başlatarak, modern ve laik bir ulus devletin inşasında temel taşlardan biri olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde eğitim sistemi; medreseler, mektepler ve azınlık/yabancı okulları olmak üzere çok başlı ve birbiriyle çelişen bir yapıdaydı. Bu durum, toplumsal bütünlüğü zayıflatıyor, farklı dünya görüşlerine saipe nesiller yetişmesine neden oluyordu. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun temel amacı, bu dağınıklığa son verip, laik, bilimsel, millî ve merkeziyetçi bir eğitim sistemini tüm ülkede tesis etmekti.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu, sadece bir yönetmelik değişikliği değil, toplumsal bir dönüşüm projesiydi.
Kanun, Türk eğitim sisteminin temel çerçevesini oluşturmaya devam etmektedir. Günümüzdeki tüm resmî okullar, müfredat çalışmaları ve öğretmen atamaları, bu kanunun getirdiği merkezi yapı içinde yürütülür. Tartışmalar zaman zaman sistemin esnekliği veya laiklik ilkesinin yorumu üzerine yoğunlaşsa da, Tevhid-i Tedrisat’ın Türkiye’nin siyasi, sosyal ve kültürel dokusunu şekillendirmedeki tarihî rolü tartışılmazdır.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin “muasır medeniyet seviyesine ulaşma” hedefinin eğitim alanındaki en radikal adımıdır. Eğitimi birleştirerek, ülkeyi bölen değil, birleştiren; geriye değil, ileriye taşıyan bir güç haline getirmiştir. Bu nedenle, kanun sadece bir hukuk metni değil, aynı zamanda Türk modernleşme tarihinin en önemli kültürel ve sosyal dönüm noktalarından biridir.