Oğuz Atay'ın edebiyatımıza kazandırdığı başyapıt Tutunamayanlar, yayımlandığı 1972 yılından bu yana Türk romanının kilometre taşlarından biri olarak kabul ediliyor. Modern Türk edebiyatının bu kült eseri, özellikle Selim Işık ve Turgut Özben karakterleri üzerinden "tutunamama" halini varoluşsal bir sorgulamaya dönüştürüyor. Bu yazıda, romanın merkezindeki bu iki karmaşık karakteri derinlemesine inceleyeceğiz.
Romanın merkezindeki trajik karakter Selim Işık, Oğuz Atay'ın "tutunamama" kavramını en saf haliyle temsil ediyor. İntiharıyla romanın başlangıç noktasını oluşturan Selim, arkadaşı Turgut'un araştırmaları ve anıları aracılığıyla yeniden hayat buluyor.
Selim'in karakteri, Türk aydınının 1970'ler Türkiye'sindeki çıkmazlarını ve yalnızlığını simgeler. O, geleneksel değerler ile modern dünya arasında sıkışmış, ne tam olarak bir yere ait olabilen ne de bu aidiyetsizliği kabullenebilen bir portredir.
Romanın anlatıcısı ve Selim'in çocukluk arkadaşı Turgut Özben, Selim'in intiharı sonrasında onun geçmişini araştırmaya başlayan bir mühendistir. Bu araştırma, giderek Turgut'un kendi varoluşunu sorgulamasına dönüşür.
Turgut'un hikayesi, "tutunamama" halinin bulaşıcılığını gösterir. Başlangıçta "tutunan" bir birey olarak görünen Turgut, Selim'in hayatını araştırdıkça aslında kendisinin de bir "tutunamayan" adayı olduğunu fark eder.
Selim ve Turgut arasındaki ilişki, basit bir arkadaşlığın çok ötesine geçer. Bu ilişki üzerinden Atay, şu temaları işler:
Selim Işık ve Turgut Özben karakterleri, yalnızca 1970'ler Türkiye'sinin değil, modern bireyin evrensel çıkmazlarını da temsil eder. İki karakter üzerinden Atay, şu soruları sorar:
Oğuz Atay'ın bu iki unutulmaz karakteri, edebiyatımızda "tutunamayan" figürünün en derinlikli temsilleri olarak okunmaya ve üzerine düşünülmeye devam ediyor. Selim ve Turgut, yalnızca bir romanın karakterleri değil, modern hayatın içinde kendini arayan her okurun bir parçası haline gelmiş durumdalar.
Sonuç olarak, Tutunamayanlar ve onun merkezindeki bu iki karakter, bireyin toplumla olan çatışmasını, yalnızlığını ve anlam arayışını olağanüstü bir edebi duyarlılıkla işleyen zamansız bir eser olarak literatürdeki yerini koruyor.