Anadolu topraklarının yetiştirdiği en büyük manevi mimarlardan biri olan Yunus Emre, Türk tasavvuf edebiyatının kurucularından ve halkın gönlünde taht kurmuş bir halk şairidir. Onun "Gelin tanış olalım / İşi kolay kılalım" çağrısı, yüzyıllar ötesinden bugüne uzanan, insanı, sevgiyi ve birliği merkeze alan evrensel bir mesajdır.
Yunus Emre'nin yaşadığı dönem kesin olarak bilinmemekle birlikte, genel kabul gören görüş, onun 13. yüzyılın ikinci yarısı ile 14. yüzyılın başlarında (1240-1321 civarı) yaşadığı yönündedir. Bu dönem, Anadolu'nun:
İşte Yunus Emre, böyle bir ortamda, halka umut, sevgi, hoşgörü ve Allah aşkını anlatarak, Türkçenin en güzel ve saf haliyle ses olmuştur.
Yunus Emre, sadece bir şair değil, aynı zamanda bir düşünür ve mutasavvıftır. Tasavvufi eğitimini, dönemin önemli şeyhlerinden Tapduk Emre'nin dergahında tamamlamıştır. İlahi aşkı, insan sevgisini ve hoşgörüyü merkeze alan öğretisi şu temeller üzerine kuruludur:
Yunus'a göre, yaratılanı sevmek yaratandan ötürüdür. Tüm insanlar, içinde ilahi bir cevher (nur) taşır. Bu yüzden kin, nefret ve öfkeye yer yoktur.
Evrendeki her şey Allah'ın bir tecellisidir. "Bir ben vardır bende, benden içeri" diyerek, asıl benliğin (özün) ilahi kaynakla bir olduğunu vurgular.
Şiirlerinde; alçakgönüllülük, cömertlik, sabır, doğruluk, güzel ahlak gibi değerleri sıkça işler. Dervişçe yaşamayı, mala mülke tamah etmemeyi öğütler.
En büyük devrimlerinden biri, tasavvuf gibi derin konuları, herkesin anlayabileceği yalın ve duru bir Türkçe ile anlatmasıdır. Bu, onun halkla buluşmasını ve unutulmaz olmasını sağlamıştır.
Yunus Emre'nin günümüze ulaşan iki önemli eseri vardır:
UNESCO, 2021 yılını (vefatının 700. yılı olması nedeniyle) "Yunus Emre Yılı" ilan ederek, onun evrensel mesajını tüm dünyaya duyurmuştur.
Yunus Emre, Anadolu'nun en sancılı dönemlerinden birinde, insanlığa "sevgi dilini" hatırlatan bir gönül eridir. "Yaratılanı severiz, Yaratandan ötürü" felsefesiyle, sadece Türk-İslam kültürünün değil, tüm insanlığın ortak bir değeri haline gelmiştir. Bugün onu anmak, sadece geçmişi yad etmek değil, barış, diyalog ve hoşgörüye olan ihtiyacın arttığı dünyamızda, onun çağrısını yeniden duymak demektir.