Soru:
Bir felsefe öğrencisi, bilişim teknolojilerinin (özellikle sosyal ağların) "gerçeklik" algısını nasıl dönüştürdüğünü tartışmaktadır. Ona göre, bu platformlar sadece dış dünyayı yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda kullanıcıların deneyimlediği, paylaştığı ve inandığı "gerçekliğin" aktif bir parçasını oluşturur.
Bu düşünce, hangi felsefi görüş veya filozofun "gerçeklik" anlayışıyla paralellik göstermektedir? Gerekçesiyle birlikte yazınız.
Çözüm:
💡 Burada, teknolojinin pasif bir araç olmadığı, aksine gerçekliği inşa etmede aktif bir rol oynadığı vurgulanmaktadır.
- ➡️ İlk Adım - Temel Argümanı Anlama: Öğrenci, teknolojinin sadece bir "ayna" olmadığını, onun aracılığıyla yeni bir gerçeklik deneyiminin inşa edildiğini söylüyor. Bu, gerçekliğin sabit ve mutlak olmadığı, onunla kurduğumuz ilişki biçimiyle şekillendiği fikridir.
- ➡️ İkinci Adım - Felsefi Görüşü Eşleştirme: 20. yüzyılda, gerçekliğin dil, kültür, kurumlar ve teknoloji gibi yapılar aracılığıyla sosyal olarak inşa edildiğini savunan görüş, Sosyal İnşacılık (Social Constructivism)'tır.
- ➡️ Üçüncü Adım - İlişkiyi Kurma: Sosyal inşacılığa göre, "arkadaşlık", "beğeni" veya "gündem" gibi kavramlar, sosyal ağların sağladığı araçlar ve normlar olmadan bugünkü anlamlarını taşımazdı. Platformlar, bu kavramları somutlaştırarak ve deneyimlettirerek onları "gerçek" kılar. Dolayısıyla sosyal ağlar, gerçekliği yansıtmaz, onun sosyal inşasında aktif bir aktördür.
✅ Sonuç olarak, bu düşünce Sosyal İnşacılık görüşü ile büyük bir paralellik içindedir. Peter Berger ve Thomas Luckmann'ın temellerini attığı bu görüş, bilişim teknolojilerinin gerçekliği nasıl şekillendirdiğini anlamak için güçlü bir felsefi çerçeve sunar.
