Araba Sevdası, Türk edebiyatının ilk gerçekçi romanlarından biri ve aynı zamanda Tanzimat Dönemi’nin toplumsal eleştiri başyapıtlarındandır. Recaizade Mahmut Ekrem’in 1898’de yayımlanan bu eseri, yanlış Batılılaşma, gösteriş merakı ve sınıfsal çelişkiler üzerine keskin bir taşlamadır. İşte bu önemli romanın karakterleri, olay örgüsü ve temalarıyla kısa bir özeti.
Roman, Bihruz Bey adındaki genç bir mirasyedinin trajikomik hikayesini anlatır. Babasından kalan mirası hesapsızca harcayan, Fransız hayranı, alafranga görünmek için elinden geleni yapan Bihruz Bey, tipik bir “züppe” karakterdir.
Bihruz Bey, Çamlıca’da gördüğü güzel bir kadına (Periveş Hanım) instantane bir aşık olur. Onun asil bir Fransız kadını olduğunu düşünür ve ona kavuşmak için her yolu dener. Bu aşk uğruna, babasından kalan son kıymetli eşyalarını bile satar. Keşfi Bey, Bihruz’un bu zaafını kullanarak onu sürekli kandırır, Periveş’in öldüğüne dair yalan haberler uydurarak ondan para sızdırır.
Romanın en trajikomik sahnesi, Bihruz’un Periveş’in aslında bir hizmetçi olduğunu ve ölmediğini öğrenmesidir. Ancak bu gerçekle yüzleştiğinde bile, içine düştüğü durumu anlamaz ve kendi kurduğu hayal dünyasında yaşamaya devam eder. Finalde, hem parasız hem de umutsuz bir halde, boş hayaller peşinde koşmaya devam eder.
Araba Sevdası, Türk romanında realizm akımının ilk örneklerindendir. Recaizade Mahmut Ekrem, bu eserle toplumsal bir hastalığı teşhis eder. Bihruz Bey karakteri, o dönem için bir karikatür olsa da, aslında günümüzde bile farklı biçimlerde karşımıza çıkan gösteriş kültürü ve marka tutkusunun timsali gibidir. Roman, sade ve akıcı dili, keskin gözlemleri ve toplumsal eleştirisiyle Türk edebiyatının kilometre taşlarından biri olmaya devam etmektedir.
Özetle, Araba Sevdası, bir aşk hikayesinden çok, bir dönemin sosyolojik fotoğrafını çeken, okuru hem güldüren hem düşündüren ölümsüz bir klasiktir. 🏆